FUHUŞUN KÜÇÜK KIZLARI
Filiz TEKALTI

Filiz TEKALTI

FUHUŞUN KÜÇÜK KIZLARI

Bundan 12 sene önce insan trafiğini içeren bilhassa kadın ticareti ile alakalı, özel bir kurs ile bu konuya değin bir eğitim aldım. Daha yeni yeni fuhuş mafyasından kaçıp polise ve sosyal kurumlara sığınan kızlar ve kadınlarla karşı karşıya geliniyordu. Polis ve sosyal kurumlar kendilerine sığınan dillerini ve nereden geldiklerini bile bilmediği bu kadınlar ve kızlara nasıl yardımcı olacağını bilemiyorlardı. Bu konuda benim de hiç bir bilgim yoktu, neden ve gerekçeleri öğrenmek ve yardıma ihtiyacı olan bu kadınlara iyi bir hizmet verebilmek için böylesi bir kursa hem benim hem iş arkadaşlarımın ihtiyacı mutlaktı. Ve böylece ağır sosyal sorunlarla yüklü yeni bir dala kadın trafiği damgasını vurmuş oldu. Bugün de bu konuya değinmeyi boynumun borcu bildim.

Kadın ticareti veya insan ticareti diye adlandırılan bu konu, asırlardan beri süregelen dünyanın en eski mesleği olan fuhuşun yeni bir kolu olarak günümüzde baş göstermektedir. Trafik derken, kadınların ve kız çocuklarının türlü bahanelerle evlerinden ve yurtlarından kandırılarak fuhuş ticaretinin kollarına atılıp, bunların insanlığa aykırı bir şekilde kullanılmalarıdır. Bu konu vahşi hayvan avlanmaları ve kaçakçılığı ve tarihi eser kaçakçılığının yanı sıra, insan trafiği ve köle pazarı olarak yer almaktadır. İnsan ticareti de şu anda sadece kadın trafiği olarak adlandırılmaktadır.

Sovyetler birliğinin yıkılmasından sonra teker teker zincirleme dağılan diğer kominist ülkelerinden ve şimdiki Rusyadan, dünyanın heryerine akın eden kadın trafiğini hepimiz bilmekteyiz. Benim düşünemediğim ve aklımın ucundan  bile geçiremediğim küçücük ve çok fakir bir ülke olan Nepalın şu an dünyada en geniş kapsamlı fuhuşa kapı açan ülkesi olmasıdır. Ayrıca çok hazin ve korkunç olan bir özellik ise bu ülkenin dokuz yaşlarındaki kız çocuklarının hunharca fuhuş dünyasına atılmasına ailelerinden tutun ta ki hepimizin ve bütün dünyanın göz yummasıdır.

 

Ülkenin Hindistana olan geniş ve açık 1850 kilometre mesafeli kontrolsüz yakınlığı fuhuş yoluna çok müsait olmasını kılmaktadır.  Bunun yanı sıra tüccarların polislerle, siyasetçilerle, gümrükçüler ve aracılarla olan işbirliği bu ticareti çok rahat gerçekleştirmelerini sağlamaktadır. Kadın kaçakçılığı ve pazarlaması aracılığıyla kızlar bu şekilde rahatça önce Hindistana götürülüp oradan da Doğu Avrupa, Suudi Arabistan ve Orta Doğuya devam etmektedir. Bunların yanı sıra Nepallı kızların en çok rağbet gördüğü ülke Hong Kong olmakta ve burası Hindistandan sonra ikinci büyük fuhuş pazarı sahnesi olmaktadır. Ayrıca Nepalda bulunan kendi sistemlerine göre, “deukis” denilen geleneğe göre, zengin ve çocuksuz aileler, urban bölgelerde ki fakir ailelerin kızlarını  satın alarak, sanki kendi çocuklarıymış gibi tapınaklara sunarak devretmekteler. Bütün bu kızlar da fuhuşa mecbur edilmektedirler.

Nepalda fuhuşun artık çok bol kazançlı ve karlı olması ve fakir ailelerin, kızlarını kendi rızaları ila satmaları kendilerine borçlarını ödeme rahatlığı getirmektedir. Fuhuş mafyası bu nedenle bilhassa bu tür ailelere yanaşmakta ve rahatlıkla ticaretlerini uygulamaktalar. Nepaldan Hindistana fuhuşa götürülen kız ticareti şu anda dünyada en en geniş kapsamda bulunmaktadır. Buna daha doğrusu köle-trafiği ticareti de deniliyor.

Her sene 10 bin kız çocuğu bu trafiğin içersinde gerçekleşiyor ve kızların yaşları 9 ila 16 arasında değişmektedir. Bu kızlar doğruca Hindistandaki fuhuş endüstrisine atılıyor ve oradaki yerli kadınlara nispeten Nepallı kızlar daha uzun saatlerde çalıştırılıyor ve fazla müşteri almaya mecbur ediliyorlar. Genelde Nepallı kızlar günde 25 ila 30 müşteri almak zorunda bırakılıyor. Şu an 200 000 bin den fazla Nepallı kızların Hindistanda ki seks ticareti içersinde olduları vurgulanıyor. Bu kızlar ya fakir ailelerden satın alınıyor veya yanıltıcı evliliklerle ve hatta bol kazançlı iş bulma vaatleriyle kandırılıyor ve böylece ummadıkları bir felaketin içersinde kalmakla beraber asla geri dönüş olmayan bir hayat yolculuğuna başlıyorlar.

Hindistana varışta bu kızlar önce günlerce kilitli tutulup, dayak atılıyor ve sigaralarla yakılıp türlü işkencelere mağdur kalıyorlar, ta ki günde 25 müşteri almayı öğrenip kabul edene dek.

Bu kızlar tabi ki bu genelevlerini, genelevi sahiplerine olan borçlarını ödemeden asla bırakamamaktalar ama ta o zamana kadar da genellikle hepsi HIV ve tüberküloza yakalanmış bulunmaktalar ve bunun yanı sıra da genelde bir çoğunun da kendileri çocuk sahibi olmaktalar.

HIV e yakalananlar mutlaka terkedilip ve yüz üstü bırakılmaktalar. Bu kızların gidecek yerleri de  olmadığı için hem hasta hem çocuklu ve parasız, daha da zor şartlar altında ezik ve güç bir yaşamla karşı karşıya kalmaktalar. Aileleri de onları geri istememekte ve tamamen terkedilmiş yapayalnız acı bir çerçevede bedbahtlığa doğru sürünmekteler.

Diğer acı bir gerçek ise bu kızların hastalıklarının yanı sıra yaşadıkları işkence dolu çirkin hayatın kendilerine verdiği ağır depresyonlar, şiddetli kuşku ve korku ve uyuşturucu bağımlılığından asla kurtulamayacaklarıdır. Yaşadıkları ülkede vatandaşlıkları olmadığı için hiç bir hak ve hukuka da sahip olmamaları ise devlet yardımını tamamen alıkoymakta.

Beni daha çok üzen durum Hindistanda olduğu gibi Nepalda da toplumsal bir kast sisteminin bulunması ve buna hala değer verilmesi oluyor. Kast sistemi toplumdaki insanları hiyerarşiye göre ayırd etmekte ve kimilerini yüksek sınıflara koyup kimilerini aşağılamakta. Tabi ki tahsil ve eğitimi olmayanlar belli sınıfa koyulup, o sınıfa ait işleri yaptırmakta ve o yaşam tarzından başkasına izin vermemekte. Bunları kendilerinin bilhassa kabul etmeleri ve buna göre yaşamlarını devam ettirmeleri apayrı bir hüzün.

Diğer bir yandan da kız çocukları gene Hindistanda olduğu gibi ekonomik bir yük sayılmakta, çünkü kız çocukları evlenip başka bir aileye hizmet edecek sayılmakta ve bunun için de kız ailesinin yüklü bir çeyiz ödemesi gerekliliği kız çocuklarının arzu edilmemesinin en önde gelen etkeni oluyor.

Bu dünyanın hali ne olacak, kimbilir!!

Son Yazılar