İNSANLAR VE İNSANCIKLAR
Filiz TEKALTI

Filiz TEKALTI

İNSANLAR VE İNSANCIKLAR

Gene her gün geçtikçe, toplumlarda karşılaştığımız sevgili hemcinslerimizle değişik interaktif ilişkilerimizde, yine ve yeni şaşkınlıklar ve hayretler içersinde kalmalarımız, değişik boyutlara ulaşmakta..

Belki aynı konulara değinmek gibi olacak ama gerçekten bunları dile getirmekle ben de, aynı zamanda, kendi içimdeki muhakemem ve anlayış açımı geliştirmek umudundayım..
İnsanlar ve insanlıklar, iki kocaman unsur: ve şu fani dünyada ne kadar ilginç ve gerekli diye düşünmekten kendimi alamıyorum.

Ne kadar güzel ata sözlerimiz var, biri der ki, “Komşu komşunun külüne muhtaçtır”. Zamanımızda hangimiz ne zaman komşudan kül isteyebiliyoruz artık..İnsan ilişkilerinin arasına veba girmiş gibi belki bir adım ötede, urban kesimlerde, bu olasılık mevcut ve bununla karşılaştığımızda hoşumuza gidebilir veya gıpta ile bakarız ama neden öyle olmayı yeğlemiyoruz, neden yeni baştan öğrenmeyi  istemiyoruz..

Birbirine bağlı olma, saygı, sevgi, ilgi, duyarlılık, sadakat duyma, gösterme bu kadar mı zor olmuş artık. Daha önceki yazılarımda bilhassa aile bağlarına ve insanlığa değinmiştim ama her gün geçtikçe bu değer yargılarımızın daha da kaybolmaya yüz tuttuğunu görmek beni adeta çileden çıkartıyor. Evet toplumlar çözülüyor bu dünyanın her yerinde böyle, bunun yanında aileler de kopmaya ve parçalanmaya devam ediyor, peki insanlığın ve insanın da çözülüp kaybolacağına göz göre göre dağılmasına hiç bir şey diyemeyecekmiyiz!..

Ben her zaman kendimi bir kozmopolit olarak gördüm ve tüm dünyada artık ulusların, milletlerin çok rahatça her yerde olabilmelerinden dolayı, artık homojen grupların azalıp multi, yani çok uluslu kültürel bir evren yaratmalarını çok pozitif olarak görmekten memnun iken, bunun yanı sıra insana ve insanlığa olan saygının azalmasından hoşnut değilim. 

Din dil ve millet ayrımı yapmadan hepimizin sadece birer ölümlü olduğumuzu vurgulamak istiyorum. Kim olursak olalım ve ne yaparsak yapalım ve hangi ekonomik statüyü taşımış olursak ve hangi hiyerarşiden geliyorsak bile, bizler birer fert olarak sadece denizlerde ki birer damla gibiyiz. Hayatın çok kısa olduğunu unutup acele ile yaşlılığın merdivenlerini çıkarken, son durakta mı herşeyin farkına varmayı düşünüyoruz acaba..

İnsanlar birbirini sevmeli, saygı göstermeli ve iyi zamanlarda olduğu gibi kötü günlerde de birbirlerinin yanında olmalı. Bu birlik ve beraberlik bizim en büyük ve temel ihtiyacımız. Her ne kadar sosyalleşmeler eskiye nazaran değişik boyutlarda olsa da, sevilmek, düşünülmek ve istenilmek en  değerli özelliklerdir. İşte bizi insan yapan ve insanlığımızı ön plana çıkaran budur.

Hangimiz artık eski dostlukların ve arkadaşlıkların yerini doldurabiliyoruz. Neden eskiden aile bağları ve dostluklar daha sağlam teller üzerindeydi. Neden eskileri anarak o günleri ve insanlıkları arar olduk. Neden içimizde o acı burukluğun tadını bilhassa neşemizi ve kötü günlerimizi tek başına geçirir olduk..Daha bir çok nedenleri sıralayabilirim ama konu zaten apaçık ortada. 

Kimsenin kimseye ayıracak vakti olmadığı gibi, düğününü, bayramını ve acı günlerini yapayalnız ve yanında kimseler olmadan geçirmeye kendi kendimizi mahkum etmiş durumdayız. Hatta çekirdek aileler bile aynı evin içersinde birbirlerine sevgisiz, bağsız ve umursamaz bir tavırla yapay bir yaşamı tercih etmekteler. 

İşin garip tarafı birbirimize olan sevginin ve bağlılığın anlamının farkında olmadan, birimizin hastalığında veya kötü gününde yanında olmaktan bilhassa kaçıyoruz. 

Biraz sıkıntı ve zahmet çekmekten aciz bir hale geldik. Monoton yaşamımızı ayrıntılara ayırmadan ve değişikliklere yer vermeden ve sırf ufak bir zahmetten kaçarken, günü gelecek o vicdan azabından hangimiz kurtulacağız acaba..Bunu düşünen var mı!!

Biraz zahmetten biraz sıkıntı yaşamaktan ne kimseler ölüyor veya birşeyler kaybediyor. Tam tersine vicdan ve gönül rahatlığı kazanıp ayrıca birilerine de örnek olmak en güzel kazançtır.

Sağlıcakla kalın

Son Yazılar