KÜLTÜR ÇİLESİ
Filiz TEKALTI

Filiz TEKALTI

KÜLTÜR ÇİLESİ

Bu deyim ile ilk karşılaştığımda içeriğinin ne olduğunu tam anlamıyla bilmediğimi hiç unutmam. Günümüzde yeni terimlerin yer aldığı, konuştuğumuz dilimizde olan bilgi çemberinde, elbette ki Latinden alınan bir çok kelimlerin bulunduğunu hepimiz bilmekteyiz.

Kültürün tanımlanması için birçok kaynaklar değişik yorumlarla açıklamalar yapmışlar. Kültür terimini başlıca ancak şöyle anlatabiliriz, kültür deyimi latinin “cultura” sından alınmıştır. Bu da özellikle yetiştirme ve kullanma manasını taşımaktadır. Bu kavram günümüze değin daha da genişleyerek tamamen insana özgü faaliyetleri ilgilendirmektedir. Bu kavram en ilk olarak iki büyük anlamı içermektedir: birincisi manevi yetiştirme (geliştirme) ve ikinci olarak sosyal yaşama şekillerinden ibarettir.

Kültürün tanımlanması genel olarak bir toplumda bulunan insanların yaşama şekilleri olurken, yani, lisan, güzel sanatlar, değer yargıları ve enstitülerin, bir jenerasyondan diğerine yapılan sosyal geçişler olarak tanımlanır. Kültür aynı zamanda da bir camianın yaşama şekli olarak ta tanımlanır. Bu demektir ki kültür içeriğinde davranış şekilleri, örf ve adetler, giyim, din, töre, oyunlar ve yasal ilke ve ahlaksal sistemleri ele almaktadır ve bununla beraber de inanç sistemi ve değişik hünerleri de içermektedir. Kültür aynı zamanda da bir evrensel insanlık kapasitesinin sembolik ve maddi tecrübelerini de sınıflandırıp ve bunu iletişim olarak sunmaktadır. İnsanların yüksek kültür becerisi her zaman onların yüksek niteliklerini tanımlamaktadır.

 

Ben ilk defa İsveçte yaşarken türklüğümü ve bundan kaynaklanan davranışlarıma şahit oldum ve türklerin düşünce tarzı ve buna göre hareket etmelerini ilk defa kendimde görünce hayretler içersinde kalmıştım. Demek ki gerçekten bizler genel olarak aynı ve benzeri şekilde düşünce ve davranış şekilleriyle hareket edip ona göre toplumda bir yer kaplamaktayız. Örnek olarak kısaca şunu belirtebilirim mesela, kendi toplumumuzda bir davet yemeğinde genel olarak yazılı olmayan ama başından belli davranışlarımız olduğunu hepimiz sorgusuz bilmekteyiz. 

 

Evlerimizde genel olarak annelerimiz yemek servisini herkese teker teker sunarken, İsveçte daha çok masaya koyulan yemeklerden herkes kendi servisini kendileri yapmaktalar. 

Bir diğer örnek olarak büyüklerimize her zaman saygılı davranıp mesela otobüslerde hemen yer vermek adetini hangimiz bilmeyiz ama İsveçte özellikle yaşlılara mahsus oturma yerleri bulunmaktayken, oraya asla kimsenin oturmaması ve her ne kadar insan kalabalığı olsada o oturma yerlerinin bilhassa boş bırakılması ve sadece ve sadece yaşlı ve malüllerin ayakta kalmamaları için bu önlemin alınmış olması, önceden hesap edilmiş bulunmakta. 

Bunun yanı sıra okul veya iş toplantılarında veya ulu orta, yüksek sesle sümkürmek bizlerde çok ayıp ve kötü bilinirken, diğer kültürlerde ve İsveçte burnunu rahatça temizlemek çok doğal görülmekte.

 

Bir yabancı olarak yeni kültürler içersinde mutlaka o insan için geniş bir alan verilmesi çok olağandır. Çünkü hiç kimse yeni kültürü okuyarak öğrenemez ve bunu ancak hata yaparak ve durmadan çarpışarak öğrenmek en doğal hak olmaktadır.

 

Bir diğer tecrübem, İsveç dil kursunda her gün aynı öğretmene, sair ülkelerden gelen sınıf arkadaşlarımın, bilhassa İranlı arkadaşların nasılsın, iyimisin diye sormaları, öğretmeni nerdeyse çıldırtırken en son  hepimizi bir köşeye çekip, İsveçte insanlara nasılsın diye sorulmadığını ve sadece hastalandıkları zaman bu sorunun kullanıldığını açıkladı..Bu cevap bizi çok şaşırtmıştı ve anladık ki orada sadece hasta olanlara nasıl olduklarını sormak nezaket gerektiriyormuş.

Hal hatır sorma işi sanırım daha çok orta doğu kültüründen kaynaklanmakta olurken aynı zamanda bizlerin hatır sormaları mesela İranlılardan daha farklı olmakta..ßiz birilerini epey göremedikten sonra nasıl olduklarını sormayı tercih ederiz ama İranlılar hemen her gün birbirlerine nasılsın diye sorarlar ve bu sadece karşısındakinin nasıl olduğu umrunda olduğu için değilde, adet yerini bulsun diyedir…

 

 

İranlı bir eşle, onun benimkinden çok değişik kültür ve dil farklıcalığı ve ayrıca Avrupanın kuzey ülkelerine has, bize çok acayip gelen İsveç kültürü içerisinde aynı zamanda yaşamanın ezikliklerini hiç unutamazsam bile üç kültür içersinde hareket etmenin ayrıcalıklarını ve faydalarını da inkar edemem. Bu yetmezmiş gibi bunların üstüne bir de İngiliz kültürünü yaşamak kültür doruğuna doğru uzanmış oldu benim için..Enteresan olan onca seneler İsveçte yeni baştan terbiye alır gibi rahat hareket edebilmek için toplumdaki birçok şeylere riayet ederken, sanki otomatik olarak her değişik azınlıklarla, onlara has davranmayı öğrenmek oldukça hoş ve eğlendirici de olmaktaydı. Bunun yanında beni en çok rahatsız eden, tanımadığın insanlara merhaba denilmesinin İsveçte çok ters karşılanması idi. İngilterede durum tam tersine, sokakta tanımadığın insanların saygıyla nasılsın demeleri ve bilhassa havanın o günkü durumunu belirtip, sanki onay alırcasına sohbetleri, benim yeni baştan dünyaya geldiğimi kanıtlar gibi duygular vermekteydi..Bir ülkede merhaba denilmesi ağır karşılanırken, bir diğerinde çok normal karşılanması sizce neyi kanıtlar..!

 

 

İnsanların bilmedikleri kültürler hakkında karşılıklı iyi düşünceleri olmadıkları aşikardır. Bunun nedeni ise çok basit, bilmediğimiz davranış ve hareketler bizi genelde korkuttuğu için uzak durmayı yeğlerken aynı zamanda hor da görmemiz doğaldır. Her  ne hikmetse, her ne kadar kültürlerin ayrıcalıkları fazla olsa bile, bir çok kültürde ortak yanlar bulmak hiç zor değil.

 

Ayrıca, bir merhaba ve biraz tebessüm ve pozitif olmak genelde insanlığın ve insanın en basit ihtiyacıdır. Bu benim her zaman hayat anahtarım olmuştur..

 

Sağlıcakla kalın 

 

 

Son Yazılar