"Cumhuriyet Aslında Bir Kadın Devrimidir"

"Cumhuriyet Aslında Bir Kadın Devrimidir"

08 Mart 2019 - 18:24 - Güncelleme: 08 Mart 2019 - 18:32

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Cumhuriyet aslında bir kadın devrimidir. Kadının ikinci sınıf vatandaş olarak görüldüğü bir çağdan Cumhuriyet'le beraber kadın – erkek eşitliği sağlanmıştır" dedi

Genel Başkan Kılıçdaroğlu, Edirne Ticaret ve Sanayi Odasında düzenlenen 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü Toplantısı'nda şöyle konuştu:

Efendim hepinize en içten selamlarımı, saygılarımı sunuyorum. Partimizin ve İYİ Partinin değerli yöneticileri de burada, belediye başkanlarımız burada, başkan adaylarımız burada ve kadınlar burada. Dolayısıyla hepinize en içten selamlar, saygılar sunuyorum.
Bu toplantı, bu seçim süreci içinde yaptığım bana göre en anlamlı toplantılardan birisi. Kadınların sayısal olarak fazla olduğu bu toplantıda kadınlara hitap etmenin onurunu bana yaşattığınız için sizlere teşekkür ederim.

Kadın Kolları Genel Başkanımız konuştu, İl Başkanımız konuştu, Belediye Başkanımız konuştu, kadınlar üzerine düşüncelerini ifade ettiler. Belediye Başkanımız özellikle kadınlarla ilgili yaptığı çalışmaların sadece Edirne için değil, Türkiye için, hatta bazı yerlerde değişik ülkelerde de projelerinin örnek alınarak uygulandığını ifade etti. Tabi bundan Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı olarak memnuniyet duymamak mümkün değil. Çünkü her halükarda kadın – erkek eşitliğini sağlamak, kadının hayatın her alanında olmasını istemek, arzu etmek, omuz omuza çalışmak dünyanın en güzel işlerinden birisidir.

Kırsal kökenliyim, kırsalda kadının erkekten çok daha fazla çalıştığını biliyorum, Anadolu’nun her tarafında bunu görmek mümkün. Kente gelince kadın bir anlamda dört duvarın arasında kalıyor, çalışma ortamı bulamıyor, üretme ortamı bulamıyor. Dolayısıyla kadın – erkek eşitliği dediğimiz o eşitlik büyük ölçüde kayboluyor. Ama bunu sağlamak erkeklerden çok sizin göreviniz, siz mücadele edeceksiniz, siz hak isteyeceksiniz, siz birlikte olacaksınız ve birlikte mücadele edeceksiniz. Eğer birlikte olur, birlikte mücadele ederseniz sonuç alırsınız.

Buradan özellikle geçen seçimlerde AK Partiye oy vermiş değerli kadın kardeşlerime de seslenmek isterim. Sizler gerçekten de seçme ve seçilme hakkını güçlendirmek istiyorsanız, hayatın her alanında daha fazla var olmak istiyorsanız, bütün kadınların bir araya gelip ortak mücadele ettiği bir platformun içinde olmak zorundasınız. Böyle olursanız o zaman daha güçlü bir Türkiye’yi hep birlikte inşa etmiş oluruz. Nüfusun yüzde 50’si kadın, yüzde 50’si çalışacak, yüzde 50’si oturacak olmaz, yüzde 100’ünün çalışması, yüzde 100’ünün üretmesi lazım. Ürettiğini de hakça bölüşmesi lazım.

Neden kadınlar günü 8 Mart? Kadın Kolları Genel Başkanımız kısmen anlattı, 8 Mart 1857 yer ABD New York eyaleti, binlerce kadın tekstil atölyelerinde çalışıyor. Çalışma saati 16 saat, günde 16 saat çalışıyorlar. İnsani koşullardan tamamen uzak, aldıkları aylıklar yetmiyor 16 saat çalışmalarına karşın. Ve kadınlar diyorlar ki, bu şartlarda niye biz çalışalım? Biz üretiyoruz, biz çalışıyoruz, biz alın teri döküyoruz başkaları kazanıyor. Çalışmaksa tamam, üretmekse tamam, üretiyorsak hakça paylaşalım, herkes kazansın, herkes bir şekliyle bu kazancın ortağı olsun. Ve grev yapıyorlar kadınlar. Binlerce kadın hak grevine çıkıyorlar. Siz misiniz grev yapan, fabrikaları kilitliyorlar ve yangın çıkıyor 120 kadın hayatını kaybediyor. Bugün burada Dünya Emekçi Kadınlar Gününü kutluyorsak 120 kadının, daha doğrusu binlerce kadının verdiği hak mücadelesi ve 120 kadının da hayatını kaybettiği bir günün anısına biz bugün burada toplanıyoruz.  Ve o kadınlar bütün dünyaya örnek oldular hayatlarını vererek.

Biz bugün Kadınlar Gününü çiçeklerle, güllerle kutluyoruz. Ama onun arkasında yatan derin bir üzüntü ve güçlü bir hak mücadelesi var. O nedenle kadın hareketi sıradan bir hareket değildir. Kadının bilinci sıradan bir bilinç değildir. Kadının üretimi sıradan bir üretim değildir, alın teri ve göz nuru vardır. Ve onun için hayatını rahatlıkla feda edebilmiştir. Ne için? Hak aramak için. Eğer bir insan hak arayabiliyorsa insan kimliğine kavuşmuş demektir. Hakkını aramayan kişinin hakkı verilmez. Hak aramak o nedenle çok değerlidir. O nedenle Allah’ın isimlerinden birisi de Hakk’tır, Cenabıhak deriz. Hak aramak, hakkın peşinden koşmak, emeği birilerine peşkeş çekmemek, alın terini birilerine peşkeş çekmemek hepimizin ortak görevidir. Ve dünya kadın hareketinin arkasında böyle bir acı, böyle bir gözyaşı ve böyle bir onur kimliği vardır ve bu onur kimliği bugün bütün dünya kadınlarını 8 Mart’ta buluşturan bir kimliktir.

Ve değerli arkadaşlarım, 8 Mart 1857, aradan geçiyor 53 yıl, 1910 yılında Danimarka’da sosyal demokrat kadınlar toplanıyorlar ve 8 Mart’ın Dünya Emekçi Kadınlar Günü olması konusunda bir karar alıyorlar ve karar oybirliğiyle kabul ediliyor. Sonraki yıllarda Birleşmiş Milletlerde - 16 Aralık 1977’de - karar alınıyor,  bugünü artık bütün dünyada Dünya Emekçi Kadınlar Günü veya Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanmaya başlıyor. Biz de 1921 yılında kadınlar kutlamaya başlıyorlar. Dünya Emekçi Kadınlar Gününü kutlamak yeterli mi? Hayır. Bu tarih, bu yıl, her yıl sizin yeni hak talebinde bulunma yılınız olmalıdır. Eğer bir yerde bir kadın sorun yaşıyorsa, o soruna bütün kadınların sahip çıkma zamanıdır.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten hemen hemen bütün konuşmacılar söz ettiler. Gazi Mustafa Kemal bu toprakların yetiştirdiği, dünyaya mal olan ender devlet adamlarından birisidir ve kadınlara onun kadar değer veren ikinci bir başkan var mıdır, emin olun bilmiyorum. Onun kadar değer veren yoktur. Neden biliyor musunuz? Bakınız, Cumhuriyeti kurduk, 3 Nisan 1930’da Belediye Kanununda değişiklik yapılıyor kadınlar belediye başkanı ve belediye meclis üyeliklerine seçilebilirler diye, 1930’da. 3 yıl sonra kadınlar muhtar olabilirler, ihtiyar meclisi üyesi olabilirler diye 26 Ekim 1933 yılında. Daha sonra, 1 yıl sonra 1934 yılında kadınlar milletvekili seçilebilirler diyor, 1934 yılında. Mustafa Kemal kadın hareketini ve kadının siyasal yaşamda ve bir ülkenin yaşamında ne kadar değerli olduğunu bilen bir insandır ve dünyada kadın hareketine onun kadar değer veren ikinci bir lider tanımıyorum, bilmiyorum Neden? Şunun için, Fransa’da kadınlar Gazi Mustafa Kemal’in kadınlara seçme ve seçilme hakkını verdiği tarihten tam 10 yıl sonra 1944’te milletvekili seçilme hakkına kavuştular. Japonya’da 1945 yılında. İtalya, Arjantin ve Meksika’da 1946 yılında. Türkiye’de 1934 yılında. Çin’de 1947 yılında, Yunanistan’da 1952 yılında, Belçika’da 1960 yılında, İsviçre’de 1971 yılında. Verilen bu hakkın ne kadar değerli olduğunu hepinizin bilmesini isterim.

Ve kadınların toplumdan bir anlamda bir dönem uzaklaştırıldığını da biliyoruz. Cumhuriyet kurulduğu zaman kadınlarda okuma yazma oranı binde 8, bin kadından 8’i ancak okuma yazma biliyor. Erkeklerde yüzde 5, yüzde 7, bazı araştırmalarda yüzde 8’e çıkıyor. Düşünün devasa bir Osmanlı imparatorluğunu düşünün, görkemli bir imparatorluğu düşünün, kadınların binde 8’i okuma yazma biliyor ve o görkemli imparatorluğun niçin battığını da düşünün, niçin yok olduğunu da düşünün. Ve onun küllerinden kadın – erkek birlikte mücadele ederek kurdukları bir cumhuriyeti düşünün. Ve bu cumhuriyete birlikte sahip çıktığımızı düşünün. Zaman zaman kartpostallarda fotoğraf olarak görürsünüz, gazetelerde fotoğraf olarak görürsünüz, Polatlı’daki bir cumhuriyeti anma töreninde kadınların “biz cumhuriyeti böyle kurduk” diye bir fotoğrafı vardır. Silah taşıyan, kucağında çocuğu, omuzunda cepheye silah taşıyan kadını düşünün. Başkan güzel bir şey söyledi, “Cumhuriyet aslında bir kadın devrimidir” dedi. Evet, cumhuriyet aslında bir kadın devrimidir. Kadının ikinci sınıf vatandaş olarak görüldüğü bir çağdan Cumhuriyet'le beraber kadın – erkek eşitliği sağlanmıştır. Ve kız çocuklarımızı okutmaya başladık, kadınlarımız okumaya başladı.

Kadının okuduğu, eğitildiği bir toplumun yaşam standardı yüksektir. Kadın ne kadar okursa yetiştireceği çocuk da o kadar eğitimli olacaktır, bir toplumun yaşam düzeyini yükseltmek istiyorsanız, kadının okuması ve kadının hayatın her alanında çalışması lazım.
Ben bir Salı toplantısında çöpten bir şeyler toplayan bir kadının fotoğrafını göstermiştim. 21.yüzyılın Türkiye’sinden bir örnek göstermiştim. Kadının yüzü görünmüyordu, ama böyle binlerce insanımız var ve bu insanlarımız sokak ekonomisi dediğimiz o alanda bir şeyler kazanmaya çalışıyorlar. Bu fotoğrafı gösterdim, bir gün önce gazetelerde yer aldığında hiç kimsenin kılı bile kıpırdamadı, bunu olağan bir şey gibi görüyorlar. 21.yüzyılın Türkiye’sinde bu olağan bir olay değildir. Hem diyeceksiniz ki “ben dünyaya meydan okuyorum”, hem diyeceksiniz ki “efendim bizim ülkemiz çok hızlı büyüyor”; peki bu çöpte bir şeyler arayan, bulan kadın nedir, bu hayatın gerçeği nedir? 6 milyon kişi sokaktan geçimini sağlıyor Türkiye’de. Kimisi kağıt topluyor, kimisi plastik topluyor, kimisi simit satıyor, kimisi şeker satıyor, 6 milyon kişi. Eşleriyle beraber çoluk çocuğuyla beraber 24, 25 milyon kişi.
İşsizlik var biliyorum, yoksulluk var biliyorum. İşsizliğin ve yoksulluğun olduğu bir yerde en büyük acıyı çeken kadınlardır. Daha geçenlerde Uşak’ta bir mitingimiz vardı. Konuşmayı yaptım ayrıldım, arabaya binmeden önce bir kadın benden el işaretiyle gelmemi istedi gittim. Orta yaşlı, başörtülü bir kadın, “Hasta yatağımdan kalktım ve buraya geldim, senin için geldim” dedi. “Buyur” dedim, elimi sıkı sıkı tuttu, “Benim bir çocuğum var, Türkçe öğretmeni ama bir türlü öğretmen olamadı, bir türlü tayini çıkmıyor. Niye çıkarmıyorsunuz?” diye bana sitem etti. “Ben o çocuğu nasıl okuttum sen biliyor musun, boğazımdan kestim onu okuttum sen biliyor musun?” dedi. On binlerce çocuğumuz var böyle üniversiteyi bitirmiş. Hani okumasa kendisine bir gerekçe bulacak diyecek ki, okusaydım, üniversiteyi bitirseydim iş bulurdum diyecekti. Üniversiteyi bitirdiği halde yüz binlerce çocuğumuz açıkta.
Peki yoksulluğun vurduğu mutfak neresi? Yoksulun evi. İşsizliğin vurduğu ev neresi? İşsizin evi. Dramı en acı kim yaşıyor? Kadın yaşıyor. Akşam çocuğuna yemek pişiremeyen bir annenin dramını düşünebiliyor musunuz? Askerliğini yapmış gelmiş, üniversiteyi bitirmiş gencecik bir fidan gibi çocuğun iş bulamadığı için babasından harçlık istemeyi kendine yediremeyen bir çocuğu, bir genci düşünebiliyor musunuz? Veya ona harçlık veremeyen bir babanın acısını düşünebiliyor musunuz?
Bunları niye anlatıyorum biliyor musunuz? Hayattan ve gerçeklerden kopuk bir siyasal anlayış Türkiye’yi yönetiyor. Sarayda oturarak siz gerçekleri halktan gizleyemezsiniz. Her yeri saray gibi sanıyorlar, her ortam saray gibi görüyorlar. Sarayda herkesin işi, herkesin gücü var, herkesin çocuklarının bir eli yağda, bir eli balda. Hayatlarında yoksulluk nedir hiç görmediler, fakirlik nedir hiç görmediler. En iyi okullarda okudular. Çocukları okullara özel arabalarla gitti geldi. Onlar sizi anlayamazlar, sizler de onları anlayamazsınız. Ama bu tabloyu değiştirmek sizin elinizde, kadınların elinde, kadınların azmine güveniyorum, kararlılığına da güveniyorum. Az önce AK Partiye oy veren kadın kardeşlerime seslendim niçin? Yoksulluk sadece bizim veya bu salonda bulunanların değil, onların da canını yakmaya başladı. Ki onlar yıllar yılı cadde cadde, sokak sokak gezerek bu insanları iktidara taşıdılar. Onların sırtına binip mal edindiler, mülk edindiler, servet edindiler. Yoksulları daha fazla ezdiler, çiftçiyi daha fazla ezdiler. 7 milyonu aşan bir işsizimiz var. Bin kişilik geçici işçi alacak, başvuran 40 bin kişi. Stadyumda kura çekiyorsunuz. Böyle bir tabloyla Türkiye hiçbir zaman karşılaşmadı. Ben bunları size anlatıyorum ama sizler gittiğiniz her yerde anlatmak zorundasınız. Evde, pazarda, çarşıda, tarlada, her yerde anlatmak zorundasınız. Sorun, benim durumum iyi olabilir, sizin durumunuz da iyi olabilir ama benim komşumun veya yakınımın veya tanımadığım bir insanın gelip bana öyküsü anlatılan bir insanın yoksulluğu varsa o dert hepimizin derdi olmak zorundadır.
Bakın size bir rakam daha vereyim, 6 milyon 700 bin kişi asgari ücretle geçiniyor, yani ayda 2 bin 200 lirayla. 6 milyon 700 bin kişi asgari ücret. Kaç lira? 2 bin 20 lira. Asgari ücretin altında, hatta onun yarısının altında gelir elde edenlerin sayısı 1 milyon 800 bin kişi. Açlık sınırı ne? 2 bin 900 lira. 4 kişilik bir aile sadece yeme ve içme 2 bin 900 lira. Peki 2 bin 20 lira alan bir kişi çocuğu nasıl okutacak, kirayı nasıl verecek, dolmuşa nasıl binecek, otobüse nasıl binecek, eşini, dostunu, akrabasını ziyarete nasıl gidecek, bayramı nasıl geçirecek? Bunlar söylendiği zaman “Bay Kemal konuşuyor” diyor. Bay Kemal elbette konuşacak. Bay Kemal senin gibi saray meraklısı değil, Bay Kemal tam bir halk adamıdır, sizden birisidir. Bay Kemal fakir fukaradan yanadır, yoksuldan yanadır. Niye diyoruz emekliye iki maaş ikramiye verin, niye diyoruz asgari ücret en az 2 bin 200 lira olmalı, niye diyoruz taşeron işçiye kadro verin diye. Fakirin, fukaranın hakkını savunduğumuz için söylüyoruz biz bunu. Bizim saray merakımız yok. Öyle bir merak hiçbir zaman olmadı hayatımın hiçbir döneminde. Vatandaş nasıl yaşıyorsa öyle yaşamayı isterim.
Beyefendiler farklı bir şey, onlar artık halktan kopmuşlar. Halk ayrı yerde, onlar ayrı yerdeler. Düşünebiliyor musunuz bir ülkeyi yöneten kişi 3 bin kişilik koruma ordusuyla gezecek. Allah akıl, fikir versin ne deyim ben başka. 3 bin kişi. Ya arkadaş sen düne kadar “ben vatandaşım” diyordun, “halkın arasındayım” diyordun. 3 bin kişilik koruma, tepede de helikopter. Olur ya bir de havadan vururlar.
Gittiğim her yerde mutlaka cebime bir şey konuyor. “Oğlum işsiz, kızım işsiz, üniversiteyi bitirdi ne olursunuz buna bir iş bulun...” Doğru; haklı ne yapsın adamcağız, ne yapsın kadıncağız?
Dolayısıyla hepimize bir görev düşüyor, insani bir görev düşüyor. Cumhuriyeti güçlendirmek, bu topraklarda hiçbir çocuğun yatağa aç girmediği güzel bir cumhuriyeti hayata geçirmek hepimizin elinde. Bunun mücadelesini vereceğiz, birlikte vereceğiz bu mücadeleyi. Bu mücadeleyi birlikte verirsek hep beraber kazanmış oluruz. Kimin için? Çocuklarımız için, güzel bir Türkiye için, bayrağımız için, vatanımız için bu mücadeleyi vereceğiz.
Sayın Başkan bir şey daha, Belediye Başkanlarımdan her gittim yerde iki şey istiyorum. Bir, seçildiğin andan itibaren artık bütün beldenin Belediye Başkanısın. Bu mahalle bana oy vermedi oraya hizmet götürmeyeceğim demeyeceksin. Herkese eşit hizmet. Ama bir yerde ayrıcalık istiyorum. Eğer bir mahallede yoksullar varsa, o mahalle yoksul mahallesiyse oraya daha fazla hizmet götüreceksin diyorum, daha iyi hizmet götüreceksin oraya. Çünkü o mahallede yaşayanların da hayat standardının yükselmesi lazım. Başka ne istiyorum? Bir şey daha istiyorum, Belediye Başkanı yatırım yapar. Az önce saydı çok sayıda yatırım gerçekten, arıtma tesisinden tutun meydanlara kadar güzel yatırımlar yapıldı. Kimin parasını harcıyor? Sizlerin parası. Demek ki, Belediye Başkanlarının bir görevi daha var, harcadıkları her kuruşun hesabını vatandaşa vermektir. Bunun hesabı verilecektir.
Ve Sayın Başkan, senden bir şey daha istiyorum. Her mahalleye en az bir tane kreş yapacaksın. Ne demek kreş? Anne güven içinde getirip çocuğunu bıraksın, yemesi, içmesi, eğitimi orada yapılsın. Çocuklar sosyalleşsinler, bir arada otursunlar konuşsunlar, eğlensinler, resim yapsınlar, anneleri de huzur içinde desin ki, oğlumu, kızımı kreşe bıraktım ben gideyim bir pazarda alışveriş yapayım veya gideyim bir alışveriş merkezini gezeyim. Veya şurada güzel bir park yapılmış bir gidip görüyüm bakayım bu şehir nasıl bir şehir. Dolayısıyla kreş hem ailenin bütçe yükünü azaltmış olur, hem kadının biraz daha sosyal olarak alışveriş yapması, bir komşusuna gezmeye gitmesi, başka bir yere gitmesi veya köyde akrabaları vardır akrabalarına gezmeye gitmesi. Akşam da gelir çocuğunu alır huzur içinde evine gitmiş olur. Bunun da sözünü aldık mı?
Kadına yönelik şiddet var. Bunun üzerinde de durmak lazım. Kadınların öldürülmesi, kadınlara yönelik şiddet, baskı, bunun da engellenmesi lazım. Bunun yolu eğitimden geçer. Eğitimli insanlar şiddete başvurmazlar, ahlaklı insanlar şiddete başvurmazlar. Dolayısıyla kadına yönelik şiddet konusunda daha ciddi, daha radikal önlemler almak gerekiyor. Bunu yapacak olan da tabii siyasilerdir. Siyasal iktidarlar kadına yönelik şiddet arttığı zaman önlem almak zorundadırlar ve bu önlemin alınması konusunda Cumhuriyet Halk Partisine düşen ne görev varsa emin olun parlamentoda bunu yerine getiriyoruz ve çalışıyoruz da.
Efendim bir şey daha, cumhuriyetin kuruluşundan söz ettim. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kadına seçme ve seçilme hakkını pek çok batılı ülkeden çok daha önce Türkiye’de kadına bu hakkı tanıdığından söz etmiştim. Geldiğimiz nokta nedir biraz ondan size söz edeyim. Bütün bu çabaların sonucu geldiğimiz nokta; Dünya Ekonomik Forumunun Küresel Cinsiyet Uçurumu Raporu var değerli kadın kardeşlerim. Bu uçurumda Türkiye 140 ülke içinde 130’uncu, en diplerde. Bizden önde olanları sayayım size bazı ülkeleri; Burkina Faso bizden önde, Katar bizden önde, Kuveyt bizden önde, Angola bizden daha önde ve daha iyi.
Demek ki, Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu cumhuriyette kadının hak ettiği değeri kadına yeterince verememişiz ve bunun mücadelesini yapmak da sizin görevinizdir. Siz bu görevi üstlendiğiniz ve yaptığınız sürece biz her zaman size her ortamda destek olacağız. Ben bunun sözünü Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı olarak veriyorum.
Efendim hepinize en içten selamlarımı, saygılarımı sunuyorum, sağ olun, var olun diyorum. 

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR x