KÜRESEL DEPRESYON


Gün olur neşe ve zevk ile hayatın en güzel günlerini yaşarız, gün olur en dayanılmaz ağrılarla yeis içinde kapkaranlık zor anların ağırlığı altında eğiliriz, gün gelir parçalı bulutlu günleri geçiştiririz ve gün olur tatsız, tuzsuz, adrenalinsiz boş günleri tadarız. İşte böyle, yaşam denilen fani dünyada nefes aldığımız günlerimiz, kah iyi, kah iyi olmayan zamanlar..  Benim bildiğim, aile, dost, arkadaş ve etrafımız da biri birimizi sevdiğimiz kişilerle birlikte nefes aldığımız, hayat..Sevgi saygı ve samimiyetle dolu olan, sımsıcak neşe kokan aile efradı ve arkadaş yakınlıkları nasıl nostaljik ve kıpır kıpır geçen günler.. Şimdi nerede o günler diye gıpta ile andığımız o anlar, o günler, o insanlar…  Ben böyle günleri yaşadım iyisi ile kötüsü ile ve böyle öğrendim. Sadece aile akraba değil, arkadaş, mahalleli ve eş ve dostlarla beraber, sadece masallarda ki gibi, severek geçirdiğimiz günler.. Yazılı olmayan gizli kanunlarla ve herkesin haddini ve sınırlarını bildiği ve riayet ettiği bir ortam. Yanlışların doğruların iyiliklerin fenalıkların apaçık belli olduğu bir toplum ve bunun getirdiği o sıcacık duygular..  Hey gidi günler diyerek içimizi çektiğimiz ve mumla arar olduğumuz o günler.. !  Bunları aramakta olmaktan yalnız olmadığımı biliyorum, bir çoğumuz aynı şeyleri söylemekteyiz. Gelen gideni aratır misali, eskilerde kalmayı ve aynı duyguları hala yaşamak isteğimiz ve bunları çocuklarımız ve yakınlarımızla paylaşmayı istediğimizi saklayamıyoruz.  Simdi herkesler streslerde, depresyonlarda ve daha nice zor günler ve hayat kavgası içerisinde.. Karanlık günler bitmek bilmiyor gibi, boşluklarla dolu ve içimizdeki o yalnızlık duyguları sanki kilometreler uzunluğunda..  Anti depresan ilaçları kullananların haddi hesabı yok…Herkeslerde o umursamazlık, yolda yürürken bile bana ne, beni ilgilendirmez diyen tavırlar ve bitmez tükenmez ego yükseklikleri.. Böylece dışa kapanıklık başlangıçlarına imzalar atıyoruz.  İşte antilerin verdiği umursamazlık, durmayan bir stres ağırlığı, ilgisizlik, sevgisizlik ve yine yalnızlık….   Eskiden stres var mıydı acaba diye düşünürüm, elbette ki vardı ama adı stres değildi. Şimdi adını bildiğimiz için mi acaba her sıkıntıda ve zorluklarda stres kelimesini emektar olarak kullanıyoruz. İnsan ilişkilerinde sarf ettiğimiz çabalar netice vermiyor gibi görünüyor. Artık insanları anlamakta da sorun yaşıyoruz ve şikayetlerimiz gittikçe artıyor. Herkesi anlamak zor olmakla beraber, ciddi çelişkilerle maneviyatımız da paramparça oluyor.     İnsanları manen ve fiziken ezmekle, aşağılamakla, aramızda ki bağlantıları koparırken, adeta bundan zevk alıyor gibiyiz. Özgüven eksikliğimiz doruğunda olurken, ego yüksekliğimiz kendi içimizdeki ezikliğe bir çare değil, tam tersine bizi o yalnızlığa sürükleme savaşı içersinde ve bizler gözleri kapalı olarak pasifleşmekteyiz.  Toplumlar değişiyor, toplumlar değiştikçe, insanlar da değişiyor. Eski dediklerimiz yavaş yavaş kayboldukça, yerine yeni öğrendiklerimiz yerleşiyor, istesek te, istemesek te. Yeniye alışmak zor geliyor ve eskide kalmak için çabalar sarfediliyor ama gelgelelim bu mümkün olmuyor.   Bir boşluğa düşüyoruz, karamsarlıklara doğru.. Yalnız olduğumuzu hissediyoruz ve artık kimselerin yanımızda olmadığını görüyoruz. Aile bağları çözüldükçe bu boşluk uzuyor ve koşarcasına hayatın o merdivenlerini çıkıyoruz, inişi düşünmeye  zamanımız kalmıyor.  Neden bu sevgi yoksunluğu artıyor ve neden hepimiz birbirimizden uzaklaşmaya devam ediyoruz?. Halbuki tam tersine birbirimize ihtiyac duyduğumuz bu günler daha da önemli olmalı. Eskiden sorunlarımızı  herkesten saklarken, şimdi kimse kimsenin derdini bile dinleyemez olduk.   Her zaman söylerim, kötülükten fayda gelmez ve kötülük anlık bir kazançtır. İyilik yapmanın yararları her zaman galip çıkar ve kötüler unutulur ama iyilikler baki kalır. Daha önce de söylemiştim, sağlıksız insanlardan sağlıksız toplum oluşur ve sağlıksız bir toplum sağlıksız bir Vatan demektir, hiç olmazsa bunu dikkate alalım..  Sağlıcakla kalın     ilahi hak, kotuluk yapanlar, iyiligin sirlari