KÜLTÜR Ve TERBİYE


Uzun senelerdir yurt dışında yaşamaktayım ve insanların hareket ve davranışlarını inceleyen bilim dalında eğitim aldım ve insanların sosyal, ekonomik ve kültürel sorunlarıyla çalıştım. 

Her öğrenişimde önce kendimi tanıdım ve sırtımda taşıdığım kültür bagajımı daha iyi anlayabildim.

 

Yurt dışında yaşamaya başlarken insan önce kendisini tanımaya başlıyor ve bunun yanında da kendi kültürü ile daha bilinçli bir şekilde karşı karşıya geliyor. Bütün bunlar yaşam sürecinde yeni yeni sayfalar açarken aynı zamanda güçlenip olgunlaşmaya yer veriyor.

 

Benim gibi niceleri değişik amaçlarla yurt dışında yaşarken aile birlikleri de oluşturmaktalar. Yeni bir toplumda yeni insanlar yeni kültür çeşitleri derken kendi kültür örf ve adetleri ile bağdaştırmak ile doğru karar almaktalar, bu kaçınılmaz bir gereksinimdir. Kısacası hayatta kalabilme çabasıdır.

 

Yeni ve değişik bir toplumda çocuk büyütmek bir hayli kolaylıklar ve zorluklarla doludur. İnsanın kendisi hayat kavgası ile meşgulken bir de kültürel ve sosyo ekonomik sorunlarla da uğraşmak zorunda kalır ve aynı zamanda kendi çocuklarını kendinin alıştığı bir terbiye ile yetiştirmeyle uğraşır.

 

Belli bir süreden sonra Türk ailelerinin sorunlarıyla yakinen ilgilenmeye başladığımda bilhassa kız çocuklarının aileye yabancı gelen bir toplumda, entegre olma çabalarıyla. Okullarda ki öğretmenlerin ve diğer çalışanların gözlemlerine neredeyse inanamadım. 

 

Türk kızlarının okulda makyaj yapıp, diğer kızlar gibi benzer elbiselerle dolaşırken, eve gitme zamanında makyajı silip başka elbiselere bürünmelerinin nedeni anlaşılmıyordu. Ve ayrıca okulda iken koşup oynayan, şakalasan mutlu kızların, kendi evlerinde tam tersine sessiz, suskun ve aşırı bir saygı halinde oldukları gözlenmişti.

 

Urban kesimlerden yurt dışına çalışmak için gelen ailelerin genelde yeni ve çok değişik bir topluma hemen adapte olmaları beklenemez. Bilhassa bu insanların o ülkenin dilini öğrenmeden sadece çalışıp o topluma entegre olmamayı yeğlemesi ve kesinlikle oradaki kültüre de uymak istememesi, ailelerin elbette toplum dışında kalmasına neden olmaktadır. 

 

Bu durumda çocukların yeni kültüre ve  topluma adapte olarak entegre olması, konuşulan dili çabucak öğrenmeleri ile bir başka seviyelere çıkmaları çok normaldir. Ama aileler bunun yararlarını görmeyerek çocuklarını baskı ile kısıtlarken, çocukların gelişmelerine engel olup onların geleceklerini baltalamaktadır. Bunların dışında da çocuklar iki veya daha çok yaşam şeklini benimsemeye yüz tutarlar ve neredeyse çifte yaşam şekilleri ile bir nevi riyakarlık içinde bulunmaları kaçınılmaz olmakta.

 

Çocukları zorla kendi kültürleri çapı içersinde tutmaya çalışmak, çocuklar için çok çelişkiler yaratabilir.

 

Örneğin: Urban kesimlerde erkek arkadaşı edinmenin tabu olduğu ve namus meselesinin bir hayli önem taşıdığını, hepimiz bilmekteyiz.  Avrupa kültürü ile mukayese edildiğinde, çocukların bunu tam anlayamaması apaçık ortada. 

 

Böylesi bir kültürün içersinde erkek arkadaşı edinmenin çok normal olduğu bir ülkede, değişik kültürlere sahip olmak ve bir nevi utanç duygusu içersinde olmak ve aşağılanmaktan çekinmek, çocukları ikilemlere sürüklemektedir.

 

 

Ben Anadolumuzda Türk kültürü ve terbiyesi ile yetiştim, Avrupada kız çocuklarıma nasıl aynı kültürü verebilirim. Bu imkansız olduğu gibi çok yanlış neticelere de neden olabilir. Ben sadece mantıkla bir orta yol bulmakla kendime bir çözüm yolu aradım. Benim yetiştirildiğim

Terbiyenin iyi olan yanları ama bir o kadar da kötü olanları vardı. Bu yüzden kötü olanlarla iyi olanları karşılaştırıp ikisin ortasında bir terbiye yöntemi bulmaya çalıştım. Ama ne kadar doğruyum onu henüz bilemiyorum.

 

Şunu belirtmek isterim ki insan kendi bilmediği bir şeyi başkasına asla öğretemez..

 

Sağlıçakla kalın