IRKÇILIK VE DIŞLAMAK


Ocak ayının başlarında, sene 1984 İsveçe göçmen olarak gittim. Metrelerce kar ve kışın tam ortasında ve öyle bir ayaz ve soğuk havada, üstümde deri mont ve yarım botlarla, İstanbuldaki kış sıcağından böylesi bir soğuğa gelmek ve orada ki o üşümeyi hala dün gibi hatırlıyorum..

Ne çayın tadı vardı ne yediğimiz içtiğimizin, her şey sanki çok şekerli bir damak tadındaydı..Uzun bir süre bu böyle devam etti, ya damak o tada alıştı yada bir çare bulundu ki yemek yeme ve tad almayı yeni baştan öğrendim sanırım.

Diğer bir zor taraf ise iklim şartlarına göre hareket etmek ve giyinmek. Bizim alıştığımız gibi alttan fanila, üste kazak onun üstüne süveter ve en üste kalın anorak veya palto giymek. Elbette Türkiyenin doğusu ve Ağrının ayazını çok yakın bildiğim halde, kutuba yakın İsveçte yeni baştan elbise giymeyi öğrendim.. 

Her ne kadar soğuk ise bir o kadar daha hafif giyinmek bilhassa uyurken, daha sağlıklıymış, bunu  hem yaşadık ve hem öğrendik…Gündüz yukarıda saydığım gibi giyinmek elbette  yanlış, çünkü hareket halinde o kadar elbisenin altında vücut nefes alamaz oluyor ve bir o kadar terliyor ve sıcak-soğuk diye daha çok üşütme imkanını sağlıyoruz..

Ve dil öğrenme kurslarına başlanılıyor, gramatik ila beraber dil öğreniliyor. Öğretmen dışarda herkesle konuşmaya başlayın, pratik çalışma ile dil daha iyi öğrenilir diyor.. Dışarıda başlıyoruz selam vermeye ve ufak tefek iki laf etmeye ama sanki öldürülecek gibi bakışlardan ve cevapsız günaydınlardan sonra, bir daha da kimseye bir kelam etmekten korkuyorsun..

İş aramaya başlıyorsun binbir ümitlerle ama ne bir görüşmeye çağrılıyorsun ve ne de gönderdiğin dilekçeye cevap veriliyor..  Bir defasında tam tamına 150 işe dilekçe gönderdiğimi hatırlıyorum ve nasıl çırpındığımı ve ümitlerimin nasıl paramparça olduğunu yaşadığımı da..Çok seneler sonra adımın ve görünüşümün yanlış olduğunu öğrendim. Yani isim İskandinav ismi değilse hiç bakılmadan bir kenara koyularak cevap verme nezaketi bile gerektirmiyordu.. Aradığın işlere gelince sanmayın ki müdüriyet veya şef pozisyonları gibi yüksek makamlardı tam tersine normal işler ve hatta temizlik işlerine girmek bile büyük bir sorundu.

Tabi ki 1950 senesi ve sonrası Avrupa ülkeleri gelişirken Türkiye ve sair ülkelerden işçi götürülmüştü ama bunlar direk olarak istenilen fabrikalara veya talep edilen müesseselere ve onlara ayrılan yerlere yerleştirilmişlerdi. Seneler sonra gelen öğrencilerden tutun, da İran ırak savaşı zamanında gelen mülteciler ve siyasi ikamet için gelenlere toplumun reaksiyonu çok farklıydı. 

Kamunun böyle insanlara ayıracak ne zamanı ve de ne verecek işi bulunmuyordu, bulunsada engelleniyordu.. Kısaca sistematik bir dışlamanın ve Irkçılığın neticesi olan bir esaret yaşatılıyordu..

İşçi olarak gelenlerin çoğu bu anlattığım zamanda artık kendi işyerlerini açmış bulunmaktaydılar, bir çoğunun pizza restaurantları veya yemek alanları veya dükkanları bulunuyordu. İsveçte kendi yemek çeşitleri ve mutfağı çok olmadığından ziyade, yabancıların yemekleri artık gelenek haline gelmişti bile.. Türk mutfağından, Italyan pizza ve spagettisine ondan önce de Çin sofrasının hakim olduğu dönemler çok uzak sayılmazdı. 

Elbette İsveçin kralı Karl XII 1907 de, Ruslarla olan bir çatışma sonrasında canını kurtarıp Osmanlıya sığınıp ve uzun bir zaman refah içersinde yaşamıştır. Bu kral Osmanlıyı ikna etmeye çalışıp birlikte Ruslara savaş açmak istemektedir ama Osmanlı artık bu çok konuşan ve çok masraflı kraldan sıkılmıştır ve zorla ülkesine dönmesi için kapı dışarı etmiştir. Bu kral Türk mutfağının tadını çok beğendiğinden gittiğinde bizim lahana dolmalarını ve köftelerimizi de kendiyle beraber götürmüştür. İsveçliler lahana dolmasının ve köftenin kendi mutfaklarının en eski yemekleri olduğunu sanmaktadırlar ve hatta Türkiyede Ikea mağazalarında bizim köftemiz İsveç köftesi adı altında satılmaktadır.. Şunu da belirtmek isterim ki, onların köftesi ve dolmaları domuz etiyle karışık yapıldığı ve bizim baharatlarımızı katmadıkları için aynı tadı vermemektedir..  

İltica edenlerden sonra elbette Globalizmin başlangıcıyla beraber artık insanlar dünyanın her yerine göç etmeye başladılar ve kısa bir zaman içersinde artık dünyanın her yerinden insanlarla aynı yerlerde oturmak çok doğal oldu. İsveçte hala bir yabancı için iş bulmak o zorluğu yaşatıyordu, nitekim çalışmadığın ve kimseyi tanımadığın için kimi referans olarak gösterebilirdin, bu en önlerde bulunan büyük bir sorundu.. 

Hem yabancı uyruklu işçi hem mülteci ve hem de Globalizmin getirdiği yabancıların çokluğu İsveçlileri değiştiremedi ve hala kendilerini homojen bir grup saymaktaydılar ve hala saymaktalar. Yabancı milletler hakkında olan bilgileri, orada ki imkanlara göre, aşırı kısıtlıydı ve kimseler hakkında bir şey öğrenmek ve bilmek istemiyorlardı.. Eğer bir suç işlediysen veya haksiz yere suçlandıysan ve muhakeme edenlerin hepsinin yerli halktan olan, yabancıları tamamen aşağı gören  ve onlar hakkında kesinlikle bilgileri olmayan bir grup olmaktaydı. Referans bile gösteremezken birde haksız yere suçlanan yabancıların sayısını ne siz sorun ne de ben söyleyeyim..  

Benim orada ki iş hayatımda hayatta kalabilmem için durmadan işyeri değiştirmem gerekti bu da belli bir zamandan sonra çekilmez bir hale geliyordu. Her işyerinde önce pek hoş karşılanırken, eğer işini adam gibi yaparsan bu kıskançlıklara yol açar, işini iyi yapamazsan da, her iki şıkta da, hemen damgalanıp sepetlenmen için arkandan kazılan kuyulara hiç anlamadan düşer ve yeniden iş araman için kimse referans olmazken, kanuna aykırı olduğu halde arkandan negatif referanslar gönderilir ve asla başka yerde işe giremez olursun..Dedim ya, sistematik damgalanıp yerlerde süründürülür ve asla kanıtlayamazsın..

Her şeyin sorgu altındadır, neden domuz eti yemediğin, neden kapalı olup, olmadığın neden ülkenden çıktığın, adının neden o ad olduğu, ailenin nasıl olduğu, evde kocandan her gün dayak yediğin ve akla hayale sığmayan düşünceler ve sorular…

Mağazalara girdiğinde mutlaka arkandan birilerini gönderir ve kontrol altına alınırsın ve bu durum o kadar aşağılayıcı ki o duyguları anlatmak bile kelimelere sığamaz sanırım.. Hele siyahilerin bu konuda daha da ağır ve aşağılayıcı tutumlar karşısında olmaları gerçekten insanlık dışı. 

Kimler ve nedenler: insanları renklerine göre ayırıp ona göre değerlendirilmelerine karar veriyor bunu ben hiç bir zaman ne anlayacağım ve ne de benimseyeceğim.. 

 

Sağlıcakla kalın 

 

Filiz