"Sadece biz mi suçluyuz?"
Mahmut ÖVÜR

Mahmut ÖVÜR

"Sadece biz mi suçluyuz?"

Bu noktaya gelmek hiç kolay olmadı. Bin yıl sürecek denilen 28 Şubat postmodern darbenin en güçlü ismi Orgeneral Çevik Bir, mahkeme kapısından çıkarken o darbenin mağdurlarından AK Parti Milletvekili Reşat Petek'e böyle sitem ediyordu. O sitemde darbenin suç olduğu kabulü vardı ama onun da içine sinmemişti ki darbeye destek verenleri, darbecileri teşvik edenleri de hatırlatıyordu. Haklıydı, Darbeler sadece apoletli askerlerin arzusuyla gerçekleşmezdi. Ellerinde silah olduğu için onların günahı çoktu ama suçlu sadece onlar değildi. Ve sadece onların arzusu bir darbeyi gerçekleştirmeye yetmezdi. İş dünyasının, adı sivil olan toplumsal örgütlerin, yargının ve tabi ki bütün darbelerin zeminini oluşturan medyanın desteği olmadan o darbelerin gerçekleşmesi mümkün değildi.
Tabi işin bir başka ve önemli boyutu daha vardı. Darbelerin hamisi küresel güçler... Yakın tarihimizde başarıya ulaşmış hangi darbeye bakarsanız bakın bütün darbelerin arkasında onlar var. ABD'yle 1946'da Marshall yardımlarıyla başlayan, sonra NATO'yla devam eden bu ilişkinin bedelini Türkiye darbeler ve iç kargaşayla ağır ödedi.
Hâlâ da FETÖ belasıyla ödüyor ve o belayı defetmeye çalışıyor. Çünkü 12 Eylül'ün "bizim çocukları" kılık değiştirmiş 15 Temmuz'da "bizim müttefikler"e dönüşmüştü.
28 Şubat postmodern darbesi bu çizginin göstere göstere geleniydi. İş dünyası, yargısı ve medyasıyla inanılmaz bir algı operasyonu yürütülmüş, seçilmiş iktidar zorla indirilmiş, toplumun ezici çoğunluğu dindar ve muhafazakârlara derin acılar yaşatılmıştı.
Arka planda ise bugün ülkenin başına bela olan iki terör örgütünün önü açılmıştı. Tuzak inanılmazdı. FETÖ elebaşı Gülen, ABD'ye götürülüyor, Öcalan ise Türkiye'ye teslim ediliyordu. Neden teslim edildiğini dönemin Başbakanı rahmetli Bülent Ecevit bile anlamamıştı.
Bugün hâlâ bu kirli ilişki tam olarak açığa çıkartılmış değil. O sürecin bir öncesine bakın, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Atilla Ateş, bir gün sınır boyun gidiyor ve bugün Suriye'yi katliamlarla yok eden Esad'ın babasını "Öcalan'ı Suriye'den çıkartmazsan savaş çıkar" diye tehdit ediyordu.
Onca vahim olay yaşanırken yapılmayan şey neden o gün yapılmıştı ve Türkiye ne kazanmıştı? Büyük ihtimalle, bugün FETÖ diye karşımıza çıkan ve ülkeyi işgal ettirmek için darbe girişiminde bulunan terör örgütünün elebaşı Gülen'le ilgili o günlerde televizyonlara verilen kaset de aynı kirli operasyonun parçasıydı. O kasetin içeriğinin doğru olması sonucu değiştirmedi. O kaset, FETÖ elebaşının yurt dışına çıkışına gerekçe yapıldı.
Bütün bunlar yaşandıktan sonra 28 Şubat darbesinin muktedirlerinin bugün ne düşündüklerini merak ediyorum.
Acaba başlarını yastığa koyduklarında hiç mi iç hesaplaşma yapmıyor ya da "bizne yaptık? Kime hizmet ettik?" diye sorgulamıyorlar mı?
Aslında onların sorgulama yapmadıkları verdikleri ifadelerden ve orduyu FETÖ'ye teslim etmelerinden anlaşılıyor ama yine de insan biraz "vicdan" demeden edemiyor. Mahkemenin verdiği kararlara gelince... Henüz yargı süreci bitmedi fakat ortaya da garip bir ceza çıktı. Ama yine de darbecilerin yargılanıyor olması başlı başına bir aşama. 12 Eylül'ün faşist darbecileri ve 28 Şubatçıların yargılanmaları ve ağır cezalara çarptırılmaları öyle veya böyle bugün onların devamı olan 15 Temmuz darbecilerine karşı halkın destansı direnişine giden yolu açtı.
Bugün değilse bile yarın arkası da gelir.

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..

Son Yazılar