’’Türkiye’nin kaderi olmaktan çıkmalı ’’

''Türkiye'nin kaderi olmaktan çıkmalı ''

13 Nisan 2018 - 11:51 - Güncelleme: 13 Nisan 2018 - 12:58

Ressam Barış Cihanoğlu: “Çocuk gelinler Türkiye’nin kaderi olmaktan çıkmalı!”
Çok eşlilik" ve "çocuk gelinler" gibi toplumun kanayan yarası olmuş sorunları, eserlerine konu eden ve özgün bir şekilde yansıtan başarılı sanatçı Barış Cihanoğlu ile yeni sergisi vesilesiyle buluştuk. Sanatçı; 'Erken yaşta evlendirilen kız çocuklarının sayısı gözardı edilemeyecek kadar çok. Ben, bu ülkenin sanatçısı olarak yaşadığım topluma kayıtsız kalamam. Bu nedenle de elimden geldiğince eserlerimdeki temalarımı insanlığa ait evrensel meselelerden seçmeye özen gösteriyorum” dedi.


Hikayen nerede başladı?

Öğrencilik yıllarımda resim atölyemi kurmuştum. O günden beri de aralıksız üretiyorum. Hikayem Ankara'da başladı diyebilirim. Çocukluğumun ve gençliğimin büyük bir kısmı orada geçti. Babam Ankara'nın küçük semtlerinden birinde okul müdürüydü. Çok fazla insan ve hikayeler vardır belleğimde o günlerden kalan… Ben bu anlamda kendimi şanslı sayarım. Resmime büyük katkısı olmuştur o yıllarımın.

Lise sonrasında, Hacettepe Üniversite'si resim bölümünü kazandım. 1999 yılında da aynı üniversitenin resim bölümünden başarı ödülü alarak mezun oldum. Bu, kariyerimdeki ilk ödülümdü. Sonrasında, katıldığım resim yarışmalarında dokuz ödül daha kazandım.

Tabi kolay olmadı. Sanat yolculuğumda, ısrarla üreterek var oldum diyebilirim. Akademi eğitimi ve sonrasında geçen yaklaşık 5 yıl, resmimin temellerini attığım zamanlardı. Bu süreçte klasik figüratif ekolde ilerlerken, daha çok fotoğrafik gerçekçiliğe yakın resimler ürettim. Konularım genelde enteriyörler ve tekli figürlerdi. Genelde de iç mekan ve doğa insan ilişkisi üzerine kafa yordum. Sürekli yenilik arayan, deneyen ve dönüşen bir resmim oldu. Başından beri temkinli ilerlemeyi, sanat tarihinden Picasso ve Max Beckman gibi ustaların izinden yürümeyi kendime ilke edindim…

Sonra özellikle de 2003 yılı sonlarına doğru resmim büyük bir kırılma ile farklılaştı. Klasik temellerini attığım resmimde daha yoğun dışavurumlar başladı.

Kırılma sürecinde resimlerinde gözle görülen en temel değişim neydi?

Klasiğe nazaran renk – leke ağırlıklı kalabalık figürlü, sürrealist kompozisyonlar üretmeye başladım.

Fakat resimlerimdeki gözle görülen en temel değişim mekanlarımda oldu. Artık figürler klasik bir mekana bağlı değil, adeta boşlukta duruyorlardı.

Resmi klasik 3 boyutlu perspektiften kopararak, düz bir satıh haline dönüştürdüm. Perspektifi de hiçe sayarak… Bu dönemde resimlerim içe dönük ve tıpkı hayatım gibi karmaşıktı.

Bu yeni anlayışta uzun süre farklı kompozisyonlarda eserler ürettim. Bunun da resimsel dilimin oluşmasında önemli katkıları oldu.

Sanat camiasına ilk adımı ne zaman attın?

2006 sonrası onlarca solo sergi açtım, sayısız karmaya ve çağdaş sanat fuarlarına katıldım. Resimlerim daha da bilinir oldu. Böylece sanat camiasına adım atmış oldum.

Fakat gerçek sesi; 2014 senesinde açtığım ‘Kül’ isimli sergide yanmış ahşap üzerine yaptığım eserlerimle çıkarttım. Bu sergi sonrasında sanatımı bambaşka bir noktaya taşınmış oldum.


Kül sergini diğer sergilerinden ayıran neydi?

Bu sergi ile ilk olarak tuval dışına çıkmış oldum. Ahşap malzemeye resimler yaptım.

Ahşap malzeme ile uğraşmaya ne zaman başlamıştın?


Ahşap malzeme ile uğraşlarım çok eski zamanlara kadar uzanmakta, resim atölyesi haricinde yıllardır bir de ahşap atölyem bulunuyor. Kendi geliştirdiğim özel teknikle büyük boyutlu yanmış ahşap eserler ürettim.

Ahşap eserlerini hangi aşamalardan geçirerek oluşturdun?

Eserleri oluştururken birkaç farklı aşamadan geçirerek son haline getirdim. İlk aşamada ahşabı yakarak kömürleştirdim ve bu kömürleşerek siyahlaşmış yüzeyi sabitledikten sonra, elde ettiğim siyah yüzeyi fon olarak kullandım. Sonrada onun üzerine yağlı boya ile müdahale ettim.

Yeteneğini ortaya çıkartan biri oldu mu? Yoksa bu keşif tamamen kendi çabalarının bir sonucu mu?

Resim yeteneği elbette doğuştan gelen bir duyarlılık ve yatkınlık meselesidir. Benimki kendiliğinden bir süreç oldu. İlkokul yıllarımdayken içgüdüsel olarak sempati duyardım resime. Lise sonrası da annemin desteği sayesinde güzel sanatlara yönlendim.

‘Bu Ülkenin Sanatçısı Olarak Yaşadığım Toplumun Sorununa Kayıtsız Kalamam' 

Bazı eserlerinde çok eşlilik ve çocuk gelinler resmetmişsin. Sanatçıların yaşadığı toplumun sorunlarına değinmesi çok güzel. Bu konuyu işlemeye nasıl karar verdin?

Çok eşlilik ve çocuk gelinler meselesi bana göre Türkiye'nin önemli sorunlarından biri.

Erken yaşta evlendirilen kız çocuklarının sayısı gözardı edilemeyecek kadar çok bu ülkede. Maalesef! Bu durum; sadece kız çocuklarının sorunu değil, toplumsal da bir sorun.

Ben bu ülkenin sanatçısı olarak yaşadığım topluma kayıtsız kalamam. Bu nedenle de elimden geldiğince eserlerimdeki temalarımı insanlığa ait evrensel meselelerden seçmeye özen gösteriyorum. Bunların başında da çok eşlilik ve çocuk gelinler sorunu geliyor. Elimizden ne geliyorsa yapmalıyız. Çocuk gelinler Türkiye'nin kaderi olmaktan çıkmalı!


İlhamı nereden alıyorsun?

İlham konusu çok karmaşık, her yerden gelebiliyor. Bende resim yapmak; şarj ve deşarj şeklinde oluyor. Şarj olmak için uzun süre gözlem yaparım, araştırım, okurum, birikirim… Sonrasında da bu birikimlerimi eskizlere, oradan da tuvallere aktarırım.

Uzun süre eline fırça almadığın oluyor mu?

Resimle yaşamım tamamen iç içe. Uzun süre elime fırça almadığımda oluyor tabii fakat kafamda sürekli resme devam ediyorum.

Delicesine çalışmayan hiç kimse sanattaki kritik sınırı geçemez. O yüzden de çok çalışırım. Sürekli okurum. Yaşadığım toplumu gözlerim…

Peki resimlerini tamamladığında ilk kime gösterirsin?

İlk yine ben bakarım. Çünkü resimlerimi yaparken başka biri olurum, bitince başka biri…


Atölyen çok güzel. Ne zamandır buradasın?


Resim dışında ahşapla da uğraştığım için ahşaba uygun bir atölye gerekti. Hem resim, hem heykel yapabileceğim bir atölye ararken Maslak Atatürk Oto Sanayii'ndeki bu atölyemi tuttum. 3 senedir de buradayım. Ben de burada olduğum için çok mutluyum. Teşekkür ediyorum.

Saçından tırnağına kadar dijital yaşayan bir jenerasyonun tuvalle, boyayla iş üreten bir sanatçısı olmak nasıl bir his?

Ne yaptığının farkında olan biri için gayet güzel bir his. Ben her şeyin hakkının verilmesi gerektiğine inanıyorum. Sanatın sadece niteliği ile ilgileniyorum, umurumda değil üretimde kimin ne kullandığı.

Her sanatçının elbette ki üretim araçları farklıdır. Hangi malzemeyi kullanarak nasıl yaptığınız değil, ‘Ne’ yaptığınız mühimdir sanatta. Sanat sonuçtur. Sonuç ikna edebiliyorsa, diğer kısımları teferruattır…

Yağlı boya birçok bakımdan üstün bir malzeme. En eski tekniklerden de biri olarak biliniyor zaten. Kanımca insanlık varolduğu sürece de her zaman var olacak. Koruması ve muhafazası kolay.

Fakat biraz zahmetli. Yapısı gereği de acemiliği gösteren bir medyum. Sanatçısına diğer hazır malzemelerdeki gibi malzemenin arkasına saklanma imkanları tanımaz. Sabır gerektirir, yalan söylemez. Bu nedenle de her sanatçı yağlı boya ile çalışmayı tercih etmiyor günümüzde digital daha kolay geliyor. Bu onların tercihi. Ben zorlukları olsa bile yağlıboyadan vazgeçemiyorum.

Sana sokakta kocaman boş bir duvar versek ve oraya resim yapmanı istesek… Nasıl bir eser yaparsın?

Böyle bir duvara yapabilsem; insan hakları, çocuk hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliğine vurgu yapan bir resim çizerdim.

Önümüzdeki günlerde yeni sergin çıkıyor. Ziyaret etmek isteyenlerin serginin yeri ve tarihi ile ilgili bilgi verebilir misin?

Sanatseverler, 14 Nisan – 5 Mayıs tarihleri arasında, Maslakta kurulan D'Design Gallery'de açılacak ‘Hisli Madde’ isimli sergimi gezebilirler. Bu sergi bugüne kadarki resimlerin devamı. Bu yüzden de benim için çok özel.

 Melis Bayraktar

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR x