AĞRI DAĞI ETEKLERİ
Filiz TEKALTI

Filiz TEKALTI

AĞRI DAĞI ETEKLERİ

Türkiyenin batısından uzunlamasına doğru uzanan, büyük ve küçük, iki dağın eteklerinde yer alıp, ta en doğuda ki İran acem ülkesine sınır kapısı olan, kışları bembeyaz örtüsüyle, yazın kuru sıcağı ila, o iklime uygun sımsıcak sıvanmış kerpiç binalarıyla ama her şeyden ötesi o mangal yürekli insanlarıyla, kadınları ve erkekleri ile, gönüllerimizde daim tahtı olan ilimiz, vatanımız, şehrimiz kalbimiz Ağrı…  

Şehirin bir ana caddesi ve herkes tarafından tanınan mağazaları, mühendisi, eczacısı, bankacısı ve sair memurlarının genelde yerlilerden olması ama doktoru ve öğretmeninin batıdan mecburi şark memuriyeti için gelenlerle dolması pek acayip sayılmasa da orada durmak istemeyenleri de kaçırmasını bilen gururlu şehrimizin insanları…O zamanın şartlarına göre: bir sürü ilkokulu, sadece bir tane orta okulu ve bir kaç lisesi olan ama muhteşem bir askeri birliği ile, bir sinema, bir kaç hamamı ve koca bir belediyesi olan Ağrıda genelde herkesin mutlu ve mesut olduğunu bildiğimiz, ilimiz..

Bulgur pilavında kaz eti, kesme çorbası, kavurma ve tandır ekmeği ve daha nice sayamadıklarım en özel yemekleridir. İklimi çok soğuk olsa da Ağrının yüksek rakımlarda, kendine has tertemiz havası ve suyu vardır. Bir çok değişik azınlıkların barındığı Ağrının diğer bir özelliği ise, bir göçmen şehri olmasıdır, Ağrıya göç edilir ve Ağrı∂an da göç edilir, tıpkı bizlerin yaptığı gibi..

Kendi halinde sade ama tadı hala damağımızda yer alan o güzel çocukluk yıllarında, oynadığımız oyunlardan tutun ta birbirimizle olan interaktif ilişkilerimizde, saygı ve sevgi yönünden büyük zenginlik taşıyan insanlarımız komşularımız ve kıymetini henüz bir çoğumuzun bilemediği aile yapısı ve terbiyesi ile yoğrulan bedenlerimiz ve dimağımızla, topluma yararlı insanlar sunan Ağrımız…

Kerpiç binalarda ki evlerde kalabalık ve çok çocuklu bir aile ortamı ve her evde genelde iki veya üç odanın olması ama aynı zamanda bir bahçe ve birbirine bitişik evlerin ve çatısız damların da çocukların oyun alanı olması ve kışın onca karı her gün süpürdükten sonra, damdan aşağıda ki yüksek karların üstüne atlamak en sevilen oyunlardan olup, tamamen ıslanınca ısınmak için kuzine  sobasının yanına titreyerek koşmak hepimizin en tatlı anılarından olsa gerek..  

Neredeyse herkesin aile yapısının genelde eş değerde olması sanırım Ağrıya has olmalı..Aileler genelde çok çocuklu olup aile hiyerarşisine göre, erkek ve kız çocuklarının aile içersinde ki vazifesinin tamamen belli olduğu ve herkesin vazifelerini yerine getirmesi ve bunlara karşı çıkmaması çok doğaldı. Ama zaten karşı da çıkılsa bunun hiç bir faydası olmadığını sanırım hepimiz biliyorduk..

Şimdi ki zamane çocuklarına hayır denildiğinde, durmadan “lütfen, ne olur lütfen” diye yalvaran ve bu şımarık itirazlarla istediğine kavuşan çocukları ve yorgun bir anne ve babadan oluşan aile kurumlarını hepimiz görebiliyoruz. Ama bizim zamanımızda baba veya anne hayır dedi mi, o zaten kaçınılmaz bir kanun gibiydi ve karşı çıkmayı düşünmek haddimiz bile değildi…  

Terbiye kısmına gelince, erkek çocuklar da kız çocuklarda hem utangaç ve hem de saygılı yetiştirilirdiler. Kimse hakkında kötü düşünmek veya saygısızlıkta bulunmak aklımızdan bile geçmezdi.. Aradan kırk sene geçsede bizler hala o terbiyenin kutsallığını idrak ediyoruz ve hala tertemiz yüreklerimizde o utangaçlığı taşıyoruz..

Komşu ilişkilerimizde her zaman saygılı olmak her anne ve babanın evlatlarına verdiği öğütlerin başında gelmekteydi..İnsanların birebirlerine olan saygıları anlatılamayacak kadar yüksekti, her ne kadar kimse “seni seviyorum” terimini kullanmaktan utansa bile, sevgisini ancak, o kimsenin sevdiği veya istediği şeyleri yerine getirmekle gösterebiliyordu. Hamile olanları yaptıkları yemeğin kokusunu aldı diye tattırmadan yollamayan analarımız, tandır ekmeği pişirirken komşuları da hesaba katan komşu ablalarımız, kahvede yoksulu ve fakiri yalnız bırakmayan babalarımız ve bilhassa kış aylarında sıkıntısı olanlara yardımı esirgemeyen abilerimiz, amcalarımız ve babalarımız.. İnsanlık ve komşuluk ve vicdan sahibi olmak, bu insanlardan öğrenilmelidir diye düşünüyorum..

Çocuklar okula başladığında ve öğretmenlere teslim edilirken “eti senin kemiği bizim” denilirdi. Amaç ne olursa olsun bu düşünce hep iyi niyetten kaynaklanıyordu ve her ne kadar ben bunu, o zaman ve hala: çok münasip bulmasam da bu böyleydi. Öğretmene verilen değer ve saygı aşırı derecede yüksekti ve bunu suistimal edenler elbette ki mevcuttu.. Benim çok iyi anılarım olmadığı için sanırım bu konuda fazla pozitif düşünemiyorum. Nedenine gelince, çocuk yaşımda öğretmenimin çok esmer tenli olduğumu hor görmesi ve bir defa haksız yere cezalandırıp, tırnaklarımın ucuna hızlıca ve defalarca cetvelle vurmasının izlerini taşımam olsa gerek.. Ama cetvelin acısından çok, arkadaşlarımın önünde dayak yemek ve bunun utanç duygusunu hala dün gibi hatırlamaktayım. Bunun dışında erkek çocuklara tekme tokat dayak atan öğretmenlerin, tertemiz ana ve babaların itimadına böyle saygısızlıkta bulunmasını çocuk yaşta görüp tiksindiğimizi de unutmuyoruz elbette..

Aşkların daha çok platonik olduğu ve sevenlerin genelde birbirlerinden bihaber olup sevgilerini sadece kalplerinde sakladığı mutlu gönüller. Elbette ki birbirine kavuşanların mutlu sonu da oldu ve görücü usulü kız istemeler ve kına gecesi ardından, davulla gelini evden çıkarma faslından sonra, bütün mahallenin o düğünde hem halay çekip hem yöresel danslarla iştirak edip, kimseden hediye beklenmeksizin davet edilmesi ve herkesin mevcut ekonomisine göre getirilen hediyenin ayıplanmadığı bir ortam…

İstisna her zaman olacaktır çünkü sevip de alamayanların da çok olduğu bir dünyada kız kaçırma geleneğinin  de çok görüldüğü ve kısa bir süre aile ile küs kalındıktan sonra barışmanın ve barışın her zaman kazandığı yüce Ağrı aileleri..

Ülkemizin batısında veya diğer yörelerinde bizim küçük şehrimiz hala horlanmakta ve aşağılanmaktadır. Ya bizi Irkçı olarak gözlemlemelerdeler veya hakir görme çabasındalar. Ağrılıyım demek, bizim için zor olmasa da tepkileri ölçmek bazen beni yoruyor..

Güzel bir aile terbiyesi altında karşılıklı saygı ve sevgi ile ve birbirine sahiplenerek büyümenin ne kadar yüksek değeri olduğunu hangimiz inkar edebiliriz.  Bizler tertemiz birer birey olarak ülkemize hizmet ederken, topluma yararlı ve sağlıklı insanlar yetiştirmek ülkemiz için en sağlıklı hizmet olsa gerek. Ne demişler sağlıklı mutlu insanlar, iyi bir aile demektir ve iyi aileler de sağlıklı bir toplum demektir..

 

Sağlıcakla kalın

--

Filiz

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..

Son Yazılar