GENÇLİK RÜYALARI
Filiz TEKALTI

Filiz TEKALTI

GENÇLİK RÜYALARI

Hani o gençlik yıllarında hayata pespembe gözlerle baktığımız zamanları hatırlayalım hep birlikte.. Hani o içimizdeki o sevgi açlığı, sevmek ve sevilmek için doyumsuz bir arayış içinde bulunmalar, hani yılları sanki uçarcasına geçmek için, büyümek ve bir an evvel o özlenen kendi yaşamı ve kuracağı ailesi, çocukları ve yepyeni bir yaşamın kapısını aralamak ve mutluluğun kucağında dans etmeyi arzulayan o gençlik yıllarını anlatıyorum işte...

Bizim neslimizde televizyon ya yoktu veya yeni çıkmıştı ve günün ve gecenin belli saatlerinde yayınlar bulunmaktaydı ve hatırlarsanız her bitişte İstiklal marşı ile biten yayın sonunu bile izlerdik, ekran karıncalanıncaya kadar.

Bunun dışında radyo programları ve efsanevi arkası yarın denilen, tıpkı dizi izlenilir gibi radyo başlarında program dinlerdik.

Kitaplar okuyor, Kanada ve Amerika asıllı Tommiks, Teksas isimli çizgili resimli kitaplar ve İtalyan fotoromanlar da aşk kokan kitaplarda hala bu rüyaların gerçek olacağını ısrarla beklemelerdeydik.. 

Elbette aşk ve sevda dolu kalpler her zaman şimdiki gibi alenen değildi, daha çok platonik aşklar yaşanıyordu ve bazen de birbirlerinden veya sevildiklerinden bihaber olanlar eksik değildi.. Bazı aceleci gençler de elbette aşkın pençesine düştüklerinde, zamanı bekleyemeden o çok görülen birbirine kaçma yolu ile hayallerine kavuşmayı seçiyorlardı.

Büyükler de fırsatı görünce kız çocuklarının fazla fotoroman okuduklarını kusur gösterip, bu yüzden erkenden kaçarak evliliği seçtiklerini belirtip, kendi kızlarına bu kitapları yasaklıyorlardı.. 

Herkesin de bildiği üzere, yasaklar sadece çiğnenmek için bulunmaktaydı, eğer gösterilen gerekçeler yetersiz ve doyumsuz olunca, o yasaklar asla kabul edilemez, gizli gizli mutlaka o amaçlara ulaşılıyordu.

Neden insanlar bir an evvel büyümeyi ve kendi yaşamını kurmayı düşlerler? Elbette doğanın kanunu olsa gerek ama aynı zamanda evinden ailesinden memnun kalmayan çocuklar mı daha çok çekirdek ailesinden uzaklaşmak isterler? 

Bu şıkların her ikisi de geçerli, mutsuz çocuklar erken hayata başlarlar ama aradıkları hayatı, kendi kurduklarında da bulamazlar ne yazık ki..Doğanın kanunu ila hayata başlayanlar da kaderine boyun eğmek zorunda kalırlar. Hayat o arzulanan düşlerde ki gibi sadece hoş vakit geçirmek değildir ve bunu çok geç anlıyoruz. 

Nice gençler evlenip, kocaların koluna takılıp, başını göğsüne yaslayıp, kalplerin güm güm atacağı, güzel elbiseler giyip, bir eli yağda bir eli balda misali dertsiz tasasız bir hayat düşünürken, koca bir sille yemekle kalmayıp, küçük yaşta ağır sorumluluklar taşımaya başlamaktalar.

Benim anlamak istediğim aslında neden büyüklerimizin bu çocukları gerçek hayatla tanıştırmaması!!. Bu büyükler de bir zamanlar gençtiler ve aynı rüyalarla büyümüşlerdir hani.

Aynı duygularla kendi yaşamlarını da çizmişlerse, neden kendi çocuklarına hayatın aslında o kadar toz pembe olmadığını anlatamadıklarıdır..Anneler ve babalar ve koca sülalelerin, aslında gençleri gerçek yaşam hakkında bilgi sahibi etmeleri çok önemlidir değil mi?

Sanırım çocuklarımıza hayatın gerçek anlamını öğretmek çok zor.. Nasıl anlatabiliriz, nasıl öğretebiliriz, nasıl tanıştırabiliriz, bunun asla kolay bir yanı yok.. Ben iş hayatımda ve tecrübelerimde ve bir o kadar bilgi sahibi olmama rağmen, ben bile başarısız kaldım.

Bu gerçeği ne öğretebiliriz ne anlatabiliriz.. Çocuklara baskı yaparsan, senin dediğinin tam tersini yaparlar ve anne ve babanın artık sözlerinin geçerli olmadığı dönemlerdeyiz. Şimdilerde arkadaşlar ve gruplar ve ortam karar veriyor kimin ne yapacağına. Elbette toplumlarda bulunan uyuşturucunun büyük yakınlığı ve hayat felsefesinin karmakarışık yönleri, toplumda karşımıza çıkan içi boş, görün₺üsü hoş figürlerin fazlalığı ve fotoromanlardan daha fena yanlış çizgilerde yer alan sahte ilişkiler, ellerimizin boşluğunu hatırlatıyor.

İnsanın kendisi bunun bilincinde olmalı ve hem ekonomik ve hem de yaşam tarzını daha iyi şartlara getirme isteği ve ne yapacağını planlamak, en iyi bir başlangıçtır. Elbette ailelerin sosyo ekonomik durumları çok önemli. Genelde tahsilli ailelerin yapısında çocuklarının da yüksek tahsil edinmeleri daha çok olasıdır, istisnalar haricinde tabi ki.. Tahsil edinme, evlenmeyi geciktirecek ve düşlerde yaşamanın da olasılığını hafifletecektir, böylece hayatın sorumluluğunu da belirleyecektir.

Daha hala üniversite eğitimini anne ve babanın karşıladığı bir kültürümüz var ve bunun yanında hala aileyi her konuda en yakın geçinme kaynağı görme ve aileden ekonomik beklentilerin hiç bitmeyeceği bir sistem kurbanı olarak görüyorum. Ver ver ver habira ver, nereye kadar, ta nereye kadar!

Ailenin ne kadar önemli olduğunu her zaman tekrarlamaktayım, ailemiz bizim sırtımızda taşıdığımız bagajımızdır, saygımız, sevgimizdir, edebimiz, namusumuz, moralimiz, tecrübemiz, alın yazımızdır. Aldığımız terbiye bizi biz kılandır, karakterimiz, özümüz, gönlümüz ve sağlamlığımızdır..Bunların hiç birini alamadıysak, elbette ki eksik yanlarımızın olması boşuna değildir.

Aileler değişir, ilim irfan gelişir, dünya döndükçe her şey değişir ve insanlar da değişir. Eski terbiyeler ve aile bağları, şimdikilerle aynı değildir. Yeni eğitim şartları ve pedagojiler, durmadan değişerek hayatımıza yönler vermekteler. Eskiden sülalede bulunan ak saçlı yaşlılar ve aile büyükleri, eğitim uzmanı iken, şimdi kısa etekli, botokslu psikologlar, pedagoglar bizleri yönlendiriyorlar.

Neyin doğru ve neyin yanlış olduğunu anlayamıyoruz, bugün bildiğin, yarın bilinmiyor bile, o kadar çok hızla gelişiyoruz ki, geleceğin nasıl olacağını düşünemiyoruz. Bugün elektrikli arabalar çıktı, yarın belki havada Ufo arabalardan kullanacağız ne malum!

Hepimize koca bir kolay gelsin demekle yetineceğim ve sağlıklı düşünmek için sadece akla karayı ayırabilmek yeterli olacak gibi..İnsan olmak ve insan kalabilmek hala çok güzel ve basit.

 

Sağlıcakla kalın 

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..

Son Yazılar