KÜRT MESELESİ’NDE ULUSLARARASI DERİNLİK

KÜRT MESELESİ'NDE ULUSLARARASI DERİNLİK

Güneydoğu’da çatışmalar her geçen gün hızlanıyor. Bölgedeki şehirlerde geçmişte alışık olmadığımız manzaralar ile karşılaşıyoruz. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin en seçkin birimi olan Bordo Bereliler Diyarbakır şehir merkezinde görev yapmaya başladı. Şehir merkezlerinde tank ve topları kanıksamaya başladık.

25 Ocak 2016 - 14:06

Elbette terörle, şiddetle mücadele etmek devletin en doğal hakkıdır. PKK, içinde öğrenci varken ilkokulları yakacak kadar barbar ve ahlak tanımaz bir terör örgütüdür. Ancak izlediğimiz yöntemde ciddi sorunların olduğu da açıktır.
 
Çözüm Süreci’ndeki hataları tek tek saymış, bu nedenle o günlerde çok eleştirilmiştim. Ne yazık ki bugün Çözüm Süreci’nin tam zıttı bir noktaya savrulmuş durumdayız. O gün nasıl ciddi yanlışlar yaptıysak, bugün de çok vahim tuzaklara ve yanlışlara çekiliyoruz. İki yanlış bir doğru etmiyor. İfratla tefrit arasında savrulmak çözüm getirmiyor.
 
Dikkat ederseniz ölü sayısı her geçen gün artıyor. Öldürüldüğü belirtilen PKK’lı sayısı sadece şehirlerde 500’ü geçti. Kırsalı ve sınır dışını da eklerseniz son 6 ayda binlerce teröristin öldürüldüğü söyleniyor. İşi bilmeyen bir göz için öldürülen terörist sayısındaki rekor artış sevindirici gelebilir. Oysa ki terörle mücadeleyi iyi bile bir uzman bu durumdan o kadar da mutlu olmaz. Çünkü terörle başarılı mücadelede ölçüt daha az insanı öldürmek zorunda kalmaktır. Eğer ölen terörist sayısı binlerle ölçülüyorsa, yakında onbinlerle de ölçülebilir. Rakamın büyümesi ise sorunu bir terör konusu olmaktan çıkarır bir tür isyan ve geniş halk kitlelerinin hareketine dönüştürür.
 
Aynı şekilde, terörün gıdası kandır. Ne kadar çok insan ölürse terör o kadar çok güçlenir. Sanıyor musunuz ki Kandil’de oturan ‘yaşlı örgüt liderleri’ Diyarbakır’da öldürülen 15 yaşındaki PKK’lıya gerçekten üzülüyor. Tam aksine, PKK’nın üst kadrosu Diyarbakır’da, Silopi’de, Cizre’de vs. öldürülen genç PKK’lıların ‘davaya hizmet ettiklerini’ düşünüyor ve onların ölümleri ile binlerce gencin PKK’ya katılacağını düşünüyorlar. Her bir ölüm devletle vatandaşları arasına kan davaları sokuyor. Devlet ile Kürtler arasındaki duygu bağları bu şekilde çözülüyor.
 
Eğer güçlü ve etkili bir siyasi bir stratejinin yok ise teröristle topyekün savaş size bir miktar zaman kazandırır. Eğer mücadele kontrolsüz ve kör bir öldürme sürecine döndüyse bataklığa saplanırsınız. Her geçen gün ölü sayısı artar. Devlet ve toplum olarak siz öldürülen terörist sayısına odaklanır ve bundan belki de mutlu olursunuz, ancak kayıplar tüm cephelerde artar. Şehit olan güvenlik güçleri sayısı da katlanarak artar, sivil sayısı da. Nitekim 2016 başından bu yana dikkat ediyorum, şehit sayısında korkunç bir artış var. İlk bakışta bu artışlar mücadelenin bir gereği sanılabilir. Ancak her ölüm mücadeledeki hırsı ve haklılık düşüncesini daha da arttırır, özeleştiri kapılarıysa kapatır. Düzenli olarak yapılması gereken muhasebeler artık yapılamaz hale gelir ve hatalardan bahseden herkes ‘hain’ damgasını yer, devre dışı bırakılır. Böylece patinaj çeken bir araç gibi ülke aynı noktada ısrar eder durur.
 
ULUSLARARASI BOYUT
 

Terörle mücadeledeki hata ve eksiklerimizi uzun uzadıya geçmiş yazılarımda yazmıştım. Ancak meselenin uluslararasılaşmasının üzerinde yeterince durmadık. Gerek Suriye’deki gelişmeler, gerekse bölgenin genel gidişatı Kürt Sorunu’nu büyütüyor ve soruna büyük devletlerin müdahalesini kolaylaştırıyor.
 
11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Hürriyet gazetesinden Vahap Munyar’a verdiği demeçte tam da bu hususa değinilmiş.
 
Gül, Kürt meselesinin hala Türkiye’nin kendi inisiyatifinde olduğunu hatırlatıyor ve “Kürt meselesinde ‘uluslararası derinliğe’ müsaade etmeyelim” diyor:
 
“İşin bölgesel ve uluslararası boyutları gelişiyor. Bu, endişe verici bir durum. Bu işin bölgesel ve uluslararası boyutlarının derinleşmesine müsaade etmemek lazım. Tabii ki devlet, terörle silahlı mücadele eder ama diğer sahaları da ihmal etmeden bu işi götürmek gerek.”
 
‘Uluslararası derinlik’ kavramı çok önemli. Bir konu ‘uluslararası derinlik’ denilen sürece bir kez girdi mi o zaman konunun gerçek aktörleri devre dışı kalır ve dünyanın büyük güçleri o konuyu iyice işin içinden çıkılmaz hale getirirler ve en sonunda o bölgede yaşanılmaz bir hal alır. Aslında Osmanlı Devleti’nin 19. ve 20. Yüzyılı bu tür örneklerle doludur. Ermeni Sorunu’ndan Balkan ayaklanmalarına kadar pek çok konuyu idare etmekte zorlanan İstanbul Hükümetleri her bir sorunda inisiyatifi büyük devletlere kaptırmıştır ve sonuç felaket olmuştur.
 
İşte, Kürt Sorunu’nun da böylesine tehlikeli bir yola girmesini istemiyorsak sorunun sadece silahlarla çözülemeyeceğini, daha usta işi politikalar geliştirmemiz gerektiğini bilmemiz şart.
 
Belki bunlardan daha önemlisi, özellikle yetkili mercilerin bu konuda iyi niyetli eleştiri ve önerilere daha açık olması gerekiyor. Kararlılık ile hatada ısrar arasındaki fark bilinemez ise sonuç her zaman felakettir.

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR x