Zaferin Yolu 19 Mayıs

Zaferin Yolu 19 Mayıs

19 Mayıs 2018 - 09:49

Zafere giden yolda ilk adım: 19 Mayıs
Kurtuluşun Anadolu’dan geleceğini bilen Mustafa Kemal, 16 Mayıs 1919 sabahı Bandırma Vapuru’yla İstanbul’dan yola çıktı. 19 Mayıs’ta Samsun’a ayak basar basmaz bir destana dönüşecek Milli Mücadele ateşinin ilk kıvılcımını yaktı...

Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıktı. Yıldırım Orduları Grup Komutanı Mustafa Kemal, Mondros Mütarekesi’nin ardından ordusu lav edilince Adana üzerinden İstanbul’a döndü. Tarih 13 Kasım 1918’di. Çanakkale Savaşı’nın kahramanı Mustafa Kemal, 4 yıl önce yenilgiye uğrattığı düşmanın savaş gemilerini bu kez İstanbul açıklarında demirli görünce derin bir kederle içlendi. İstanbul; boğazı, koruları ve tarihi siluetiyle birlikte yasa bürünmüş, sevdiğini kaybetmiş kederli bir kadın güzelliği içindeydi. Genç paşa, “Hata ettim, İstanbul’a gelmemeli idim. Ne yapıp Anadolu’ya dönmenin çaresine bakmalı, geldikleri gibi giderler” dedi.

Bir çaresini de buldu. Mustafa Kemal, 13 Mayıs 1918 ile 16 Mayıs 1919 tarihleri arasında İstanbul’da yoğun temaslarda bulunarak, büyük bir sabır ve gizlilik içinde kurtuluş mücadelesinin altyapısını oluşturdu. Kuracağı teşkilatın, atacağı adımların temellerini yaptığı görüşmelerle ilmek ilmek dokudu. Dönemin Osmanlı idare sisteminde, 3 ordu müfettişliği görevi bulunuyordu. Ordu müfettişleri yetkileri gereği askerin yanı sıra sivil idare üzerinde de otorite kurabiliyordu. Mustafa Kemal, geniş yetkilere sahip bir makamın sahibi olarak Anadolu’ya geçmenin imkanını sağladı.

9. Ordu müfettişi

9. Ordu müfettişliğine tayin emri 30 Nisan 1919’da yayımlandı. Mustafa Kemal, 16 Mayıs 1919 sabahının erken saatlerinde Akaretler’deki evinde annesi Zübeyde Hanım ve kardeşi Makbule Hanım ile vedalaştı. Zübeyde Hanım’ın içinde annelere mahsus tuhaf bir his vardı. Kara bir kedere dönüşmeye meyilli yoğun bir hüzün ancak bir o kadar da oğluna duyduğu inanç. Her zorlu savaşın ardından gelip annesinin elini öpmüş, doya doya birbirlerine sarılmışlardı. Ama mavi gözlü oğlu bu kez daha öncekilere pek benzemeyen bir macereya doğru yol alıyordu. Her ne kadar Mustafa Kemal gizlese de, aylardır evde sürdürdüğü gizli temaslarından ana yüreği bunu sezmişti.

İstanbul’a veda

Mustafa Kemal, maiyetiyle birlikte motorla açık denizdeki Bandırma Vapuru’na geçtiğinde saat 04.30 idi. Yani gün doğumuna daha yaklaşık bir saat vardı. Vapurda kendisinin yanı sıra 3. Kolordu Komutanı Albay Refet (Bele), Yarbay Mitralyöz Arif (Doğan), Topçu Binbaşı Kemal, Doktor Binbaşı Refik (Saydam), Doktor Albay İbrahim Tali (Öngören), Kurmay Albay Kazım (Dirik), Yüzbaşı Mümtaz ve karargaha mensup diğer subaylar ile görevliler vardı. O gün vapurda olan Hüsrev Gerede, Sami Önal tarafından hazırlanan anılarında o günleri ayrıntılı olarak anlatır. Bandırma Vapuru, hareketinden ancak 4 saat sonra Boğaz’dan çıkabildi. Karadeniz’in dalgaları, küçük vapuru epey salladı. Hüsrev Gerede, not defterine son defa baktığı İstanbul için o gün şöyle yazacaktı:

İzmir’in işgali

“Güzel İstanbul, gönüllerde yer tutan şehir! 4 yıllık savaştan sonra senin şefkatli kucağına can atan, güzelliğine tutkun, lacivert renkli göklerine vurgun benim gibi bir biçarenin seni terk edişi ne büyük bir zorunluluktur bilir misin? Savaşta yiğitçe çarpışan asker evlatların hor görülüyor. İş başındaki oğulların ise nankör, duygusuz, namussuz. Hükümet daireleri yabancıların uşağı. İşte ben bunun için seni ağlaya ağlaya terk ediyorum. Gittiğim yerler yabancım da değil. Öz Anadolu, Erzurum türklüğü. Yarabbi sen bu millete zeval verme. Türklüğü yükselt, güzel İstanbul’u onun daima kalbi yap.”

Ufak tefek Bandırma Vapuru, Karadeniz’in azgın dalgaları içinde çalkalana çalkalana yol aldı. Güvertede durulamıyordu. Bitkin düşenler aşağıdaki kamaralardaki yataklara serildi.

Umutsuzluğa yer yok

17 Mayıs sabahı gün doğduğunda, subayların çoğu hâlâ vahşi hayvan kafesine benzeyen kamaraların içindeydi. Vapur, saat 09.30 sıralarında İnebolu’ya yanaştı. Vapurun yolcuları Doktor Refik’in, -ki yıllar sonra başbakan olacaktı- hazırladığı nane suyu ile kendine gelebildi. Karaya çıkan Liva Mutasarrıfı Mazher Tevfik bey, Sinop’tan İzmir’in işgaliyle ilgili yazılı bilgi getirdi. 15 Mayıs’ta İzmir’in işgali başlamıştı. Samsun yolunda İzmir’in işgalini kapsamlı olarak öğrenen Mustafa Kemal kederlendi ama gün umutsuzluğa yenik düşme günü değildi. Bandırma Vapuru, pırıl pırıl güneşli bir günün sabahında saat 6 sıralarında Samsun’a vardı.

Komutanlarla temas

Mustafa Kemal, Samsun’a ayak basar basmaz milli mücadeleyi örgütlemeye başladı. İlk günler, İzmir’in Yunanistan tarafından işgali, hükümetin istifası gibi gelişmeleri takip etmek ve yerel temaslarla geçti. 21 Mayıs’ta Erzurum’daki Kazım Karabekir paşa ile temas kuruldu. 23 Mayıs’ta temas kurulan isim ise Ankara’daki 20. Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa oldu. Fuat Paşa, Mustafa Kemal’in İstanbul’daki okul yıllarında evine gittiği gençlik arkadaşıydı. İkisi de bir kolorduya komuta eden Kazım Karabekir ile Ali Fuat Paşa’nın desteği milli mücadele için hayati derecede önemliydi.

‘Ya ölürüz ya vatan kurtulur’

Ahmet Remzi Coşkuner, o dönemde Samsun telgrafhanesinde memur yardımcısı bir gençti. Gökyüzünü sarsarcasına şimşeklerin çaktığı yağmurlu bir gece, Samsun telgrafhanesinde nöbetçiydi. Paratoner olmadığı için telgrafın tellerini toprağa vermişti. Kapı nöbetçisi, “Paşa geliyor” diye telaşla seslendi. Mustafa Kemal, telgrafhaneden içeri girdi:

- Derhal Havza ve Amasya işle görüşmem gerekiyor!

- Hava elektrikli. Telleri toprağa verdik. Sizi görüştüremem.

- Bu konu vatanın kurtuluşu ile ilgilidir. Muhakkak görüşeceğim. Bir elini makineye koy, diğerini ben tutacağım, yıldırım çarparsa seni de çarpar beni de!

- Ama Paşam!

- Ya ölürüz ya vatan kurtulur!

Genç paşa, ceketinin cebindeki ipek mendili çıkartıp maniplenin üstüne koydu. Telgraf hatları, şiddetli yağmura ve göğü çatlatan yılıdırımlara rağmen çalıştı. Milli Mücadele, telgraf telleri üzerinden sinyal sinyal Anadolu’ya yayılmaya başlamıştı.

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR x