İSTENİLMEYEN YÜK
Filiz TEKALTI

Filiz TEKALTI

İSTENİLMEYEN YÜK

Daha önce toplumların çözüldüğünden bahsetmiştim ve bununla beraber aile bağlarının da yavaş yavaş aynı şekilde çözülüp, birbirimize olan sadakatimizin kökten silinmeye yüz tuttuğuna bir çoğumuzun şahit olduğumuz alenen ortada. Yine bu konulara değineceğim, zira bu konuların birbirleriyle interaktif ilişki alışverişleri içinde oldukları için ve gerçekten hepimizin daha duyarlı olması gerektiği için, yeniden bir göz atılmaya değer diye düşünüyorum.

Daha önce anne ve babalarımızın bizler için olan önemini hatırlatmıştım ve benim yaş gurubumun belki aile bağlarına değer veren  son nesil olduğunu belirtmiştim, istisnalar hariç. Teknik geliştikçe yeni yeni imkanlar elde ediyoruz ve bununla beraber birçok şeyleri de kaybediyoruz, bu tamamen kaçınılmaz olmaktadır. Bu yüzden mutlaka bilinçli düşünmek ve davranmak çok çok önemlidir zira biz hala insanız, hala faniyiz ve birbirimize, tekniğin getirdiklerinden ziyade, insanlarla olan ilişkilerimize inanılmaz ihtiyacımız bulunmaktadır, bilhassa bunu unutmamamız gerekiyor.   

Ben kendim, yaşlılığın içeriğine dair fazla derinden bakmamıştım ve bu konuya bu kadar yakın eğilmemiştim ta ki yüz yüze gelene dek. Bu duruma daha çok insiyaki olarak bakmaktaydım ve herşeyin olağan olduğunu düşünüp fazla önemsememekteydim.

Yaşlı annelerimiz babalarımıza olan düşkünlüğümüz maalesef artık şimdi başka boyutlarda.
Yaşlılıkla beraber edinilen değişik hastalıklarından ve tamamen bakıma ihtiyaçları olduğundan dolayı, anne ve babalarımız bizlere bir yük olarak görülmektedir. Herkesin hayatında değişik ekonomik ve sosyal sorunları mutlaka bulunmaktadır ama bunları sözde nedenlerle, aile bağlarını silmekle ve yaşlılarımıza bakmak zorunluluğunu üzerimizden atmayı düşünmek dahi, moral, vicdan, etik ve insanlık kurallarına çok aykırı olmaktadır.

Ülkemizde bu nedenlerle devletin bakım evlerinin dışında, özel bakım evleri de çoğalırken, diğer yandan evde bakımı tercih edenler için, yabancı komşu ülkelerden çalışmak için gelen büyük bir insan akımı bulunuyor. 

Komünizmin dağılmasından sonra ortaya çıkan yeni cumhuriyetlerden, bilhassa Kafkas eteklerinde bulunan ülkelerden, Türkmenistan, Özbekistan, Gürcistan ve benzeri diğer ülkelerden gelenler, Türkiyede ki piyasada daha çok bakıcılık ve temizlik işlerinde çalışmaktalar. 

Şunu açıklamak isterim ki bu konuya yabancı uyrukluları dışlama veya ırkçılık amacıyla bunları yazmıyorum, sadece, sorumsuz davranışları, illegal ikamet etmeleri, çalışma izni olmadan yüksek ücretlerle çalışmaları ve gittikleri yerde oranın yasal, kültür ve geleneklerine göre hareket etmemeleri ve bu alanda başgösteren haksızlıklara bir ışık kazandırmak tek amacımdır.

Bu insanlarla elbette ki kültür ve dil ayrıcalığımız vardır ama kanunen hepimizin riayet ettiğimiz yasal çerçeveler içinde, bu insanların sorumsuz ve vurdum duymazlıklarını görmenin, beni büyük şaşkınlıklara uğrattığını belirtmek isterim. 

Bu insanlar çalışmaktan ziyade daha başka amaçlarla, fazla yorulmadan ve daha çok para kazanmayı yeğlemekteler. Hastanelerde ve birçok evlerde bu insanları hepimiz görmekteyiz ve yakinen tanık olmaktayız. Ben en çok bu insanların, ısrarla çok para kazanmayı hedefleyen arzularını, daha işe girmeden ve iyi bir çalışma sergilemeden önce, maaş artırımı taleplerini ve ayrıca çok sorumsuz ve despotik davranışlarını görmekten, çok rahatsız olduğumu açıklamak istiyorum. 

Konuyla daha yakın ilgilenmeye başladığımda bu yabancı vatandaşların yüzde doksanının kaçak olarak Türkiyede yaşadığını öğrendim. 

Yani anlayacağınız bu yabancılar Türkiyeye turist vizesi ile gelip, ikametsiz ve çalışma izni olmadan, kolay yoldan büyük paralar kazanmak için geliyorlar. Buna daha yakından bakarsak, anladığıma göre, mesela Türkmenistan da bir memurun aylık geliri 90 dollar civarında olurken, 
Türkiyede ki Türkmen bir bakıcı aylık minimum 600 veya 700 dollar talep ediyor ve alıyor.  

Bu durum beni ve bir çoğumuzu rahatsız ederken ve bu konuya devletimizin ve ilgili makamların yakinen eğilmesini umut ediyorum. Ülkemizde ne kadar çok ailelerin ve insanların yetmeyen maaşları ve her gün sıkıntılarla mücadele eden çocuklu ailelerimizin durumları bence, para meraklısı özbek ve türkmen vatandaşların keyfinden, daha vahimdir benim için. Durum sadece bu kadardan ibaret kalmıyor, bu yabancılar hiç bir şekilde kira, elektrik, su ve yeme içme masrafları bile ödemeden, ayrıca haftada bir gün izine çıkıp 30 Tl de izin parası talep ediyorlar ve alıyorlar.

Bunun yanı sıra da kesinlikle bir kuruş vergi bile ödemeden aldıkları net 700 dolları direk ceplerine indirmekteler. Asgari ücreti 1000 Tl ve bunun biraz üstü olan bir ülkede, bu gibi haksızlıkların hiç hoş olmadığını inkar edemeyiz. 

Gelen bu yabancıların büyük bir kısmı bayan olup, yakını çok olmayan ve tek başına yaşayan yaşlıları tercih etmeleri, sırf daha çok kendi rahatlıklarını düşündüklerindendir. Çok kimsesi olmayan bir yaşlı veya kendisiyle ilgilenilmeyen yaşlının gelip gideni ya hiç yoktur veya çok nadirdir. Bu durumda bakıcının rahatlığının dışında, ayrıca fuhuşa başvurduğu da diğer gözlenimler arasında. 

Benim gözlemlerime göre, bu yabancılar bizim toplumumuzun zayıf yanlarını çabucak öğrenmiş olmakla beraber, yaşlılarımıza çekirdek ailelerin bakış açısını da bilmekteler. Ülkemizde ki aile fertlerinin kendi yaşlılarını bir yük olarak gördüğünü ve sorumluluğu böylesi bir bakıcı çözümü ile hallettiklerini bu yabancılar çok iyi bilmekle beraber, sürekli birbirlerine iş ayarlayıp, ayrıca bir maaş kadar komisyon talep etmekten kaçınmamakta.

Bu konuya bilhassa ışık tutmak ve duyarlılık göstermek hepimizin vazifesi olmakla beraber, önce bir insan ve toplum bireyleri olarak, bu sorumluluğu hepimiz taşımaktayız. Bu yabancılara iş vermeyip onları bu bakım piyasasından çıkarmak, ülkeden çıkarılmaları için gerekeni yapmak ve kendi yaşlılarımıza fiziken, vicdanen ve manen bakmak en önde olan hedefimiz olmalıdır.

Yaşlılara bakım, kendi evlerinde veya hastahanelerde veya nerede olursa olsun, çok zor ve ağır bir durum. Her ne kadar bakımın kendisi zor olmasa da yaşlının yanında tıkalı kalmak ve can sıkıntısı ile beraber insanların bu durumdan kaçma istekleri maalesef sadece kendi egoizmlerini rahatlatmakta.

Bunu ne kadar anlamaya çalıştım ise beceremedim dersem yalan söylememiş olurum. Her ne olursak olalım, bizim kendimizin de bir gün o döşekte yatmış olacağımızı nedense düşünmüyoruz.

Burada sadece ilahi hakka riayetten, “eden bulur” diye ümit etmekten başka bir şey diyemiyorum..  

Sağlıcakla kalın

Son Yazılar